Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Türk Milliyetçiliğine Genel Bakış-16

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Tanzimat Dönemi milliyetçiliğinin öncü şahsiyetleri:

6.Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895)

Tanzimat döneminde, ilmî, idarî, kültürel ve edebî çalışmalarıyla, millî hukuk sistemi dili ve mevzuatının oluşmasına, Türkçenin sadeleşmesine katkıda bulunan Ahmet Cevdet Paşa, tarih görüşü ve edebiyatta mahallileşme cereyanına katkılarıyla, milliyetçi bir şahsiyet olarak dikkati çekmiştir. Cevdet Paşa, sade Türkçe kullanma konusunda, edebiyat yapma iddiasında bulunmamasına rağmen, Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa’dan daha başarılı olmuştur.

Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı Türklüğünün 19. yüzyılın son çeyreğinde keskin zekâsı, hukuk, tarih ve dil sahalarında geniş bilgisi ve aşırı çalışması ile kendisini gösteren bir fıkıh (İslâm hukuku) bilginidir. Ahmet Cevdet Paşa, büyük bir devlet adamı ve hukuk âlimi olduğu kadar aynı zamanda mütefekkir, edip, eğitimci ve sosyologdur.  Bu âlim Osmanlı paşası, hukuk, dil, tarih ve siyasette Türk milliyeti fikrine yaptığı hizmetlerle dikkati çekmiştir. Bu büyük edib, hukuk ve dil âlimi, tanınmış tarihçi, Kısas-ı Enbiyâ’sıyla dilde milliyetçiliğe fiilen hizmet ettiği gibi, Târih-i Cevdet’te belirttiği tarih görüşüyle milliyetçi, hattâ “Bütün Türkçü” bir anlayışa sahip olduğunu ortaya koymuştur.

 Ahmet Cevdet Paşa, pek çok vasfı yanında özellikle tarihe dair eserleriyle klasik Osmanlı tarihçiliğine yeni bir bakış açısı getirmiş; tarihçilik, tarih felsefesi ve metodolojisi bakımından da eski vak‘anüvis tarihlerinden farklı yeni bir anlayışın yolunu açmıştır. On iki ciltlik “Târîh-i Cevdet” bu anlayışın en güzel örneklerindendir. Ayrıca bu önemli eserini devrine göre sade bir Türkçe ile yazmış olması, onun dilde sadeliğe verdiği önemi açıkça göstermektedir.

Ahmet Cevdet Paşa’nın Târih-i Cevdet’te ortaya koyduğu ana düşüncesi, Osmanlılık olmakla beraber Türklüğe, Türk ırkına, ırka, kendi deyimiyle cinsiyete önem vermiştir. Meselâ Rusya’nın Kırım’ı istilâsı münasebetiyle Kanuni Sultan Süleyman’dan itibaren Nemçe seferleriyle fazla meşgul olmayı tenkit ederek şöyle demiştir.

“… Macaristan ve Hırvatistan fütuhâtiyle uğraşmaktan ise, bu iki eyaletin Kazan ve Ejderhan Hanlıklarının- zabt ve muhafazası, devlet-i âliyece daha faydalı ve Yavuz Sultan Selim’in yukarıda açıklanan mesleğine daha uygundu; çünkü Kafkas ve Ejderhan ve Kazan ahalisi ele alındığı takdirde yakınlık, soy birliği ve çoğundan din ve mezheb birliği bulunması sebebiyle… Osmanlıya katılırlardı. O durumda Kırım dahi diğer Osmanlı eyaletleri şeklinde girerdi. Ve Ejderhan ve Kazan vasıtasiyle Büyük Tataristan taraflarında dahi Osmanlı devletinin nüfuzu yürürlükte olurdu …”

Ahmet Cevdet Paşa, devlet adamlığı ve tarihçiliğinin yanı sıra aynı zamanda Tanzimat döneminin önemli hukukî düzenlemelerini yapan bir hukuk adamıdır. Bu dönemde hazırlanan kanunların ve kurulan müesseselerin önemli bir kısmı onun imzasını taşımaktadır. Bu sebeple Bernard Lewis onun hakkında “dâhi hukuk adamı” ifadesini kullanmıştır.(1)

Cevdet Paşa’nın en önemli ve ona en büyük şöhreti kazandıran eseri, Osmanlı hukuk sisteminde devrim yaratan, Hanefi hukukuna göre hazırlanmış, “Mecelle” isimli kanun kitabıdır. On iki kitaptan oluşan bu başarılı hukuk külliyatı, kullanılan sade diliyle de büyük dikkat çekmektedir. Mecelle, Cevdet Paşa’nın başkanlığını yaptığı ve bünyesinde devrin önde gelen fıkıh âlimlerinin de yer aldığı,   Bâbıâli’de teşkil edilen Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye Cemiyeti tarafından hazırlanmıştır. Fakat esere ruh ve ifade kazandıran, maddeleri bizzat kaleme alan odur. Cevdet Paşa, gerek “Arazi Kanunnâmesi” ve “Mecelle”, gerekse kaleme aldığı diğer kanun ve nizamnâmelerde kullandığı dille, Türk hukuk dilinin oluşmasına büyük katkı sağlamıştır.

Cevdet Paşa’nın meseleler karşısındaki milli tavır ve duruşunu daha iyi anlayabilmek için medeniyet ve Batılılaşma konusundaki görüşlerine kısaca bakmak gerekir. “Ona göre medeniyet, toplumların göçebelik ve yerleşik durumundan sonraki üçüncü ve son merhaledir. Bu merhaleye ulaşmak için, eğitim ve öğretimle insanların kemale erdirilmesi gerekir. Cevdet Paşa bu husustaki çalışmalarını üç noktada yoğunlaştırmıştır: a) Yeni eğitim ve kurumlarının açılması, b) Her derecedeki okullar için yeni ders kitaplarının hazırlanması ve yayın faaliyetlerinin arttırılması, c) Türkçe’nin bilim dili haline getirilmesi.

Cevdet Paşa, her yönden “Batılılaşma”nın yanlış imkânsız olduğunu düşünmüş, Batı taklitçiliğine ve maddeci felsefeye karşı çıkmış, gelenekçi Türk-İslâm Doğu kültürü ile yenilikçi Batı arasında senteze varmaya çalışmış bir şahsiyettir. Bütün icraatında Osmanlıcı-İslâmcı bir tavır sürdürmekle birlikte, metotta yenilikçiliği benimsemiş, Batı’nın pozitif bilimler, teknik ve yönetim alanlarındaki üstünlüğünü kabul ederek bu alanlarla ilgili Osmanlı müesseselerinin Batı tarzında ıslahını savunmuştur.(2)

Darülmuallimin Mektebi Müdürlüğü ve Maarif Nazırlığı da yapan Cevdet Paşa,  okullarda okutulmak üzere modern metotlara göre Türkçe ders kitapları da hazırlamıştır (Kavâid-i Türkiyye, Mi‘yâr-ı Sedâd ve Âdâb-ı Sedâd). Öte yandan Türkçe’nin ilim dili olamayacağını iddia edenlere bir cevap olmak üzere “Takvîmü’l-edvâr“ adını verdiği risâlesini bastırarak herkese Türk diliyle de güzel eserler yazılabileceğini göstermiştir.

Cevdet Paşa’nın edebiyata dair önemli bir eseri Belagat-ı Osmaniyye adlı edebî bilgiler kitâbıdır. “Mekteb-i hukuk talebesine takrir olunan derslerin hülâsası” olarak neşredilen bu kitabın da çok sayıda baskısı yapılmıştır. Eser güzel telaffuz edilir sözlerle, sanatkârâne eser yazmanın evvelce Arab Edebiyâtı’nda meydana konulmuş kaide ve nazariyelerini, Osmanlı Türkçesine tatbik yoluyla telif edilmiştir. “Osmanlı Türkçesinin kaideleri Fârisi’deki kaîdelerden daha ziyâdedir” gibi yahud “Osmanlı Türkçesinin tasrif sigaları her lisandan daha geniş ve mükemmeldir”  gibi uzun araştırmalar sonunda varılmış dilbilgilerine dayanarak yazılmış bu edebî ilimler kitabı, kendi devrinde Türkçeye büyük hizmet etmiş bir eserdir.

Fakat Cevdet Paşa’nın dil milliyetçiliği yönünden olduğu kadar, edebiyat ve fikir milliyetçiliği yönlerinden en önemli eseri Kısas-ı Enbiyâ’sıdır. Bu eserinde Osmanlı devletinin kuruluşunu ve kurucusu Osman Gazi’yi şöyle anlatmıştır:(3)

“Türk kabilelerinin en şereflisi Oğuz kabilesidir. Oğuzların en hasib ve nesib sayılan kısmı Kayı ili’dir. Vaktiyle Kayı Han, Oğuzlar hâkânı olup ahfâdından Süleyman Şah ki Osmanlıların en yüce ceddidir. Kayı İli’nin bir oymağıyla Cengiz zamânında Anadolu tarafına göçüp dolaşarak Fırat vâdisine gelmiş ve nehr-i Fırat’da garikan fevt olmuştur. İşte onun hafidi Osmanlı sultanlarının birincisi olan Osman Gazî hazretlerî’dir.

Osman Gazî

Cennet-mekân Osman Şâh-ı Gazî Hazretleri, kara yağız, orta boylu, değirmi yüzlü, göğüs ve omuzlarının arası geniş, ayak üzre durduğu zaman elleri dizlerinden aşağı inerdi. Başına kırmızı çuhadan masnû çağatayiler tarzında horasâni giyerdi. Heybetli, vecâbetli, tatlı dilli bir şehriyâr-ı sâhib-vakar idi.   Şücca’ân-ı Türk’den bir kahraman-ı adimü’l-akran olup hengâm-ı  harbde hayret verecek ve ibret gösterecek vechile fedakârâne gayret ve hareket eylerdi. İdâre-i ümûrda dahi pek ziyâde mahviyet gösterip silâh arkadaşlarının reylerini dinlerdi. Ümmî idi. Lâkin ulemâya riâyet eylerdi ve feth ettiği beldeleri mesâcid ve mekâtib ve sâir ebniyye-i hayriyye ve miriyye ile tezyin ederdi.

Adâleti müsellem olup ahkâmında hür ve müstakil kadılar nasb ile sadr-ı islâmda olduğu gibi mahkemeleri ümerânın müdâhalesinden kurtardı. Devlet-i Aliyye’yi gayet kavî temeller üzerine kurup gitti. Pek âli-cenâb olup evlâd ü ahfâdının fethedecekleri memâlikin haritasını sanki zihninde tersîm eylemiş ve Türk lisânının kabalığı alınarak iktisâb-ı nezâket ve letâfet ile zuhur eden lisân-ı azbül’ü-beyân-ı Osmânî, onun asrında tahassula başlamış olduğuna bu manzûmesi delil-i kâfidir…”

Eserin bundan sonraki bölümüne aslında, Sultan Osman’ın olmıyan fakat, XV., XVI. yüzyıllarda, onun ağzından söylenip, Sultan Osman’ın zannedilen, sade dille ve hece vezniyle yazılmış bir şiir alınmıştır. Bu eski ve önemli şiirin son dörtlükleri şöyledir:

İznik şehrine hor bakma

Sakarya suyu gibi akma

İznikmid’i de al yakma

Her burcunda bir hisar yap

 

Osman Ertuğrul oğlusun

Oğuz Karahan neslisin

Hakkın bir kemter kulusun

İstanbul’u aç gülzar yap

Cevdet Paşa bu şiirden sonra da, Türk şiirinin tabii vezninin parmak hesabı olduğunu belirtmiştir: “Elhasıl beligâne söylenmiş bir manzûme-i bediadır. Sultan Osman Şah Hazretleri, kılıcıyle nice memleketler fethettiği gibi, bu manzûme ile de lisân-ı Osmânî’ye bir güzel çığır açmıştır. Vezni, ta’dâd harekâttan ibâret olan parmak hesabı’dır ki, eş’âr-ı Türkiyye’nin vezn-i tabiisidir. Ondan sonra şu’ârâ-yı Rûm, nazımda evzân-ı fârisiyeyi iltizâm ile Türkî lehçesini tağyir etmişlerdir.”

Görüldüğü gibi, Ahmet Cevdet Paşa, her alanda olduğu gibi, edebiyat alanında da millîliği savunmuş ve bu fikirleriyle II. Meşrutiyet’ten sonra oluşan Millî Edebiyat cereyanına ve Beş Hececiler’e giden yolu açan öncülerden biri olmuştur.

 

(1) Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 1984, 2. Bs. s. 122

(2)TDV İslam Ansiklopedisi, Ahmet Cevdet Paşa Maddesi.

(3)Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c.2, s.961