Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Türk Milliyetçiliğine Genel Bakış-15

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Tanzimat Dönemi Milliyetçiliğinin Öncü Şahsiyetleri:

5. Ahmet Vefik Paşa (1823-1891)

Ahmet Vefik Paşa, Tanzimat döneminde Türkiye’de başlayan milliyetçilik hareketinin mimarlarındandır. Temmuz 1823 tarihinde İstanbul’da doğan Ahmet Vefik Paşa’nın babası, Hariciye Nezareti memurlarından Ruhiddin Efendi’dir. Dedesi ise Tercüme Odası’nın ilk Müslüman tercümanı Yahya Naci Efendi’dir. Eğitim hayatına 1831 yılında İstanbul’da başladı. Babasının tercümanlığını yaptığı Mustafa Reşit Paşa Paris’e atanınca, o da eğitimine Paris’teki Saint Louis Le Grand Lisesi’nde devam etti. Paris’te Fransızca, İtalyanca ve Yunanca öğrendi.

İstanbul’a dönünce, önce tercüman odasına memur oldu. Kısa aralarla yurt içinde ve yurtdışında değişik vazifelerde bulundu. Bu arada Londra elçi kâtipliği, İstanbul’da tercüme odası mümeyyizliği, Bükreş’te Memleketeyn müfettişliği, İstanbul’da Encümen-i Dâniş azalığı, 1851’de Tahran sefirliği, İstanbul’da Deâvi Nazırlığı, 1860’ta Paris sefirliği, İstanbul Darülfünununda Hikmet-i Tarih müderrisliği, Rüsumat Eminliği, Sadaret Müsteşarlığı, 1872’de Maarif Nazırlığı, Şûrâ-yı Devlet azalığı, 1878’de Meclis-i Mebusan Reisliği, Edirne Valiliği, Ayân Azalığı, 1878’de Sadrazamlık ve Dâhiliye Nazırlığı, 1879’da Bursa Valiliği, 1882’de ikinci kez Sadrazamlık yaptı.

Vefik Paşa, başarılı bir devlet memuru olarak kendisine verilen bütün görevleri en iyi şekilde yapmış ve çok büyük hizmetler gerçekleştirmiştir. Her gittiği yerin dilini, kültürünü, geleneklerini öğrenmiş, o da millî fikirlerinin gelişmesini sağlamıştır. Tahran elçiliği yaptığı dönemde, Fars dili ve İran tarihi üzerine araştırmalar yapmış, Acem dili, edebiyatı ve felsefesi konularıyla ilgilenmiştir. Onun çalışmalarının temelini Türkçülük fikri oluşturmuştur. Tanzimat yıllarında aydınlar arasında başlayan “Avrupalılaşma” akımına tepki gösteren Vefik Paşa, savunduğu fikirlerini telif ve tercüme eserlerinde de açıkça ortaya koymuştur

Türkiye’de, Batı etkisiyle başlayan Türk milliyetçiliği çalışmalarının ilk önemli simalarından biri de Ahmet Vefik Paşa’dır. Yüksek bir millî şuura sahip olan Vefik Paşa, Batılılaşma-modernleşme sürecinin hızlandırılmasına taraftar olmuş, fakat Avrupa taklitçiliğine karşı çıkmıştır. Türk sanat eserlerini takdir ve tercih etmiş, bizzat kendisi giyinişinden evinin eşyasına kadar millî geleneklere sâdık kalmıştır. Kızını çok sevdiği halde, onun bir Avrupa terliği almak istemesi üzerine “Benim evime Türk mamulâtından başka bir şey giremez”  diyerek reddetmiştir. Bunlar, onun milliyetçilik konusundaki hassasiyetini ortaya koyan sözler ve davranışlardır. Vefik Paşa, fikirleri ve eserleriyle kendisinden sonraki milliyetçi yazarlara ve aydınlara önderlik etmiştir. Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı eserinde Vefik Paşa için “Türkçülük rehberi” diyerek onun fikirlerinden istifade ettiğini iki kelime ile özetlemiştir.

Şecere-i Türk

Şecere-i Türk, Ahmet Vefik Paşa’nın Türk milliyetçisi olduğunu ortaya koyan ilk edebî çalışmasıdır. Vefik Paşa, Ebulgazi Bahadır Han’ın Çağatay lehçesiyle yazdığı bu eseri, Osmanlı Türkçesine çevirmiştir. Bu eser, Orta Asya Türk-Moğol tarihinin Osmanlılarca bilinmeyen bir kısmını Türkiye Türklerine tanıtmıştır. Bu eser, Türk tarihinin Osmanlılarla başlamadığını, Türk milletinin çok daha eski ve asil bir tarihi bulunduğunu ve derin köklere sahip olduğunu ortaya koyduğu için son derece önemlidir.

Lehçe-i Osmanî

Vefik Paşa’nın bu eserden sonra Türkçülük alanındaki ikinci eser, “Türkçe sözler”i bir araya topladığı Lehçe-i Osmanî’dir. Bu eser, Anadolu Türkçesinin ilk lûgat kitabıdır. Vefik Paşa’nın Türkçe sözlük hazırlaması onun şuurlu bir dil milliyetçisi olduğunu ortaya koyar. Türkçenin, Arapça ve Farsça gibi Doğu dillerinin ve Fransızca gibi Batı dillerinin- yoğun tesiri altında kaldığı bir dönemde Türkçe sözlere geniş ölçüde yer vererek kelime hazinesinin zenginliği ve gücü bu sözlük çalışmasıyla ortaya konmuştur. Lehçe-i Osmanî’de muhtelif Türk lehçeleri hakkında, Türkiye’de ilk defa bazı bilgiler verilmiştir. Bu lehçelerin Türkiye ve Türkistan’daki yayılış sahaları belirtilmiştir.

Lehçe-i Osmanî’nin “Türk” maddesinde çeşitli Türk kavimlerinin isimleri sayılmıştır. Türk tarihinin hicretten beş bin sene evvel başladığına işaret edilmiştir. Vefik Paşa, bu eserinde Çağatay lehçesinin, Uygurcanın bir devamı olduğunu, Uygurcanın, yazı lisanı olmak dolayısıyla Türkler arasında yaygın bir dil olarak kullanıldığını söylemiştir. Onun bu sayfalarda verdiği en dikkate değer malûmat, Oğuzlar, Selçuklular ve Osmanlılar silsilesi hakkında kuvvetli görüşlere dayanan bilgilerdir. “Türk aşiretlerinin en şereflisi ve en üstün vasıfta olanları Oğuzlardır” biçimindeki sözleri, Vefik Paşa’nın daha o tarihte Türk kavimlerinin kıymet ölçülerini takdir etmek bakımından sağlam bir sonuca vardığını ortaya koymaktadır.

Lehçe-i Osmanî’deki Türk maddesinden kısa bir bölümü, onun milliyetçiliğinin derinliğini belirtmek amacıyla aşağıya alınmıştır:

“(Türk) Asl olan kadîm üç sülâlenin biri olup, şark Türkleri; Uygur, Halıç, Karlıh gibi dört beş ulustan yani milletten ve garp Türkleri; Oğuz, Kıpçak, Peçenek, Ağaçeri, Kuman, Kaysak, Kırgız, Kangulu gibi on kadar ulustan ibarettir. Tarih-i hicretten beş bin sene mukaddem Türkler, Hint ve Turan ve İran ve Babil semtlerine müstevli olarak, bir şubesi elân Hind-i cenubîde münteşir Dıravide ve bir şubesi kadîm Turanî ve Keldâni tavâifi ve tarih-i hicretten bin üç yüz sene mukaddem İran ve Babil ve Asur ve Şam diyarlarına Oğuzlar dahi yirmi sekiz sene iktihâm etmiştir. Tarihlerde Oğuz Han zamanı dedikleri budur. Yunan onlara İsküt ve İskülüt ve ehl-i Farsî ise Sak tesmiye ederler.”

Ahmet Vefik Paşa, Oğuz Türklerini, Türk boylarının en şereflisi kabul ettiğini aynı maddede şöyle açıklamıştır:

“Türk aşâyirinin eşrefi Oğuz ulusu ve Oğuz’un hasîb ve nesîb sayılan kısmı Kayı ilidir. Bu kayı tâifesi Türkistan’dan Horasan’a ve oradan Cengiz vaktinde İran’a ve daha ilerilere çekilip, bir oymağı Urfa ve Erzincan taraflarını gezerek, Sultan Alaaddin-i Selçukî’nin beratıyla Bilecik ve Ankara arasında olan ovada Söğüt ve Karacaşehir civarında karar buldu. Dörtyüz on altı oba halkı olup, beyleri Osman Gazi düşmandan Bilecik, Lefke, Domaniç, Yarhisar, Harmancık, Atranos, Yenişehir, Eskişehir kılâ’ını ve civarlarını zapt ile 688 tarihinde Sultanönü sancağının beğliği ile serhad-dâr nasb olmuşken, Devlet-i Selçukiye’nin yedi yüzde inkırazıyla istiklâl buldu. Yirmi yedi sene müddetinde her şehre câmi, mahkeme, medrese, mekâtib-i adide bina ederek, Anadolu Selçukîlerinin memâlikinde olan ulemâ ve üdebâ ve bahadırân-ı vega bütün başına toplandı. İşte onun halkına Osmanlılar dediler. Osmanlının terbiye ve terakki ile teşkil ettiği lisan, Oğuz Türkîsinden yani Türkmen lehçesinden ayrılıp, artık lisan-ı Osmanî oldu. Türkmene “insaf yok mu” demişler, “varak, görek de alak gelek” demiş. Türkmen’e “arı alın mı” diye sormuşlar, “ben param ile vızırdı nidem” demiş. Lisana hizmet edenlerden Kırşehrî Muhlis Beşe-zâde Âşık Beşe ve oğlu Elvân Çelebi ve Şeyhî ve Ahmet Bicân ve Süleyman Çelebi meşhurdur.”(1)

Atalar Sözü

Ahmet Vefik Paşa’nın yine milliyetçi bir görüşle hazırladığı bir diğer eser, Atalar Sözü isimli, darb-ı mesel mecmuasıdır. Asıl adı “Müntehabât-ı Durûb-ı Emsal” olan bu atasözleri mecmuasının şekil ve muhtevası, Vefik Paşa’nın titiz bir araştırmacı olduğunu ortaya koyar. Vefik Paşa, bu eserinde 6-7 bin darb-ı mesel toplamış ve bunları oldukça muntazam bir harf sırası ile tespit etmiştir. Böylece, millî kültürün önemli bir dalı olan halkiyat (folklor) alanında çok önemli bir kaynak meydana getirmiştir. Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi isimli eserinde “Ahmet Vefik Paşa’nın bu eserini milliyetçi bir görüşle hazırlamış” olduğunu belirtmiştir. 

İstanbul Darülfünununda hocalık yapan ve Hikmet-i Tarih dersleri okutan Ahmet Vefik Paşa, bu derslerde kullanılmak üzere 1863 yılında Hikmet-i Tarih ve 1869 yılında da Fezleke-i Tarih-i Osmanî eserlerini kaleme almıştır. Bu eserler, tarih felsefesine ve Osmanlıların tarihe bakışlarına ışık tutar niteliktedir. Paşa’nın bu eserlerinde millî bir dikkatle yazılmıştır. Ahmet Vefik Paşa’nın edebiyat alanındaki milliyetçiliğini ortaya koyan bu çalışmalarına, Fransız edebiyatından Victor Hugo ve Voltaire’den yaptığı çevirileri ve Moliere’in eserlerinden yaptığı adaptasyonları da katabiliriz. Çünkü Paşa bu eserlerinde -özellikle adaptasyonlarında- Türk toplumundaki tipleri seçmiş, onları orijinal dilleriyle konuşturmuş, folklorik unsurlara yer vermiş ve böylece millî Türk tiyatrosuna giden yolu açan öncülerden olmuştur.

(1) Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmanî,  s.294-296