İletişim: sakinoner@hotmail.com
Tanzimat Dönemi Milliyetçiliğinin Öncü Şahsiyetleri:
Namık Kemal (1840-1888) - 1
Tanzimat döneminde Şinasi ile birlikte öncülük yapan şahsiyetlerden biri de, Namık Kemal’dir. Kaplan’ın deyişiyle: “Namık Kemal, Şinasi’nin kısık sesle söylediği fikirleri, âdeta hoparlörle geniş halk kitlesine yaymıştır.” Namık Kemal, bir edebiyatçı olmakla birlikte, bir dâva, inanç ve ülkü adamıdır. Ateşli bir vatansever, büyük bir hürriyet aşığı ve samimî bir milliyetçidir. Edebiyat onun için, fikirlerini, duygularını ve heyecanlarını millete taşıyan bir vasıtadır. Edebiyat, milleti her yönden eğiten, aydınlatan ve ahlâken yücelten bir unsurdur. Bu yüzden, “sanat cemiyet için” yapılmalıdır.
Namık Kemal makalelerinde ve bazı yazılarında edebiyata dair düşüncelerini açıkça ortaya koymuştur:
“Kemal’e göre, her şey millete faydası nispetinde değer kazanır. Edebiyatsız millet de dilsiz insana benzediğine göre, söz konusu disiplinin kendisi için de büyük bir ehemmiyeti vardır. Zira o, “bir milletin kuvve-i nâtıkasıdır”. “Râbıta-yı milliye” de büyük “hizmetleri” görüldüğü gibi “milletin hüsn-i terbiyesi”nde de büyük tesiri vardır. Fakat “müellefât-ı mensûremizde efkâr ve güftârı tabii hiçbir kitap yoktur ki tabiata tesir ile tezhib-i ahlâka hizmet etsin.” Edebiyat, yüzyıllar boyunca “terbiye-i efkâra hizmet etmiş” edipler sayesinde zenginleşir.”(1)
Namık Kemal, yazı hayatının ilk yıllarında Tasvir-i Efkâr gazetesine, kendisinin ve neslinin daha sonra dil ve edebiyatta gerçekleştireceği fikirleri ortaya koyan “Lisan-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazatı Şamildir” başlıklı bir makale yazmıştır. Kaplan’a göre bu makale, yeni Türk edebiyatının bir nevi beyannamesidir. Biraz eskiye kaçan bir dil ile kaleme alınmış bu makalede geliştirilen tez şudur: “Dil edebiyatın temelidir, edebiyat ise bir milletin ruhudur. Edebiyata sahip olmayan veya edebiyatları gelişmemiş olan milletler, milli birlik vücuda getiremezler.” Kemal, bu tezi çeşitli sahalardan getirdiği inandırıcı deliller ve parlak benzetmelerle ortaya koyar ve bundan sonra yapılması gereken şeyleri sıralar.(2)
Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan, Namık Kemal’in edebiyatımıza, merkezi sıkleti siyaset olan bir efkâr manzumesi getirdiğini, fikrin de edebiyatın maddesini oluşturduğunu belirtmiştir.(3) Tanzimat döneminin en ateşli ve en etkili edebiyatçısı Namık Kemal’dir. Bugün kullandığımız birçok sosyal kavramı, edebiyat ve fikir dünyamıza sokan Şinasi ile odur. Bu kavramlar içinde Namık Kemal’in şahsiyetiyle bütünleşen üçü “vatan, millet, hürriyet”tir. Tanpınar’a göre, asıl şahsiyetini, sert vurulmuş bir mühür gibi taşıyan kelime, “hürriyet” kelimesidir.
Kemal, hürriyetin insan için önemini ve onun için her şeyin göze alınması gerektiğini, meşhur “Hürriyet Kasidesi”nde ortaya koymuştur.
Kemend-i cângüdâzı, ejder-i kahr olsa cellâdın
Müreccahtır yine bin kerre zencir-i esâretten.
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış, idrâki kaldır muktedirsen âdemiyyeten.
Ne efsunkâr imişsin âh, ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten.
“Hürriyet Kasidesi” Tanzimat aydınının baş kaldırı şiiridir. Namık Kemal, “Hürriyet Kasidesi” ve diğer edebî eserleriyle nesillerin ruhlarını tutuşturarak, Türkiye’de çok mühim sosyal değişmelere sebep olmuştur.
Vücûdun kim hamir-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam, râh-ı vatanda çâk olursa cevr ü mihnetten.
Hakir olduysa millet şânına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr u kıymetten.
Biz ol ulvî nihâdânız ki meydân-ı hamiyette
Bize hâk-ı mezâr ehven gelir hâk-i mezelletten.
Felek, her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın, gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten.
Civânmerdân-ı milletle hazer gavgaadan ey bidâd!
Erir şemşir-i zulmün âteş-i hûn-ı hamiyyetten.
Şiirde, “hamiyyet” kelimesi, “vatanseverlik, milletseverlik” anlamında kullanılmıştır.
Mehmet Kaplan, “Hürriyet Kasidesi”ni tahlilinde, şiirin yazılışını ve değerlendirmesini şöyle yapmıştır: “Genç Nâmık Kemal, bir gün “Encümen-i Şuerâ” arkadaşlarından Leskofçalı Galib’in divanını karıştırırken:
Olup mecrûh-i peykân-ı havâdis tâir-i devlet
Demâdem hûn akar çeşmim gibi enzâr-ı milletten
beytine rastlıyor. Yıldırımla vurulmuşa dönüyor. Kânipaşazade Rıf’at Bey’e yazdığı bir mektupta bundan şöyle bahsediyor: “Kıraatinden hâsıl olan teessürümü nasıl târif edebileceğimi bilmem. Dünyada ne kadar âlâm ve ekdâr var ise cümlesi başıma üşüp bîihtiyar sokağa fırladım. Tavr u hareketimi gören mutlaka divâne zannederdi.”
Burada, vatan ve millet mevzuları karşısında derin ve şiddetli heyecan duyan bir mizacın ifadesini buluyoruz. Ebediyete intikal eden Nâmık Kemal, bu mizacın büyümüş ve yükselmiş bir heykelidir. Leskofçalı Galib, eski tarzda güzel şiirler yazan, tasavvufa meyyal, rindmeşreb bir şâirdir. Büyük bir vatanperver ve kahraman değildi. Nâmık Kemal, Hürriyet Kasîdesi’nin kıvılcımını ondan alıyor. Fakat bu kıvılcımdan bir yangın, bir ihtilâl çıkıyor.”(4)
Namık kemal, eserlerinin çoğunda vatan, millet ve hürriyet sevgisini en üst düzeyde ve korkusuzca ortaya koymuştur. Bunlardan başka hiçbir şey düşünmediğini, bunlar için sevinip, bunlar için üzüldüğünü ifade etmiştir.
Bâis-i şekvâ bize hüzn-i umumîdir Kemal
Kendi derdi gönlümün billâh gelmez yâdına
diyerek hayatını, vatanının ve milletinin hizmetine adamıştır. O, düşündüğünü ve yazdığını yaşayan bir ülkü adamıdır. O, sürgünde yaşarken bile:
Merkez-i hâke atsalar da bizi
Kürre-i arzı patlarız çıkarız
diyerek bu yolda hiçbir şeyden korkmadığını yüksek perdeden haykırabilme cesaretini göstermiştir.
Vatan için, insanın nefsini düşünerek hizmetten kaçınmasının çok yanlış ve küçültücü bir davranış olduğunu belirten Kemal, bu düşüncelerini “Murabba” sından aldığımız şu iki dörtlükte açıkça ortaya koymaktadır:
Memleket bitti yine bitmedi hâlâ sen ben
Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen
Dest-i a’dâdayız Allah için ey ehl-i vatan
Yetişir terkedelim gayri hevâ vü hevesi
Mahveder kendini bülbül bile hürriyyet için
Çekilir mi bu belâ âlem-i pür-mihmet için
Dîn için devlet için can çekişen millet için
Azme hâil mi olurmuş bu çürük ten kafesi
Kâzım Yetiş, Namık Kemal’e “Vatan Şairi” ünvanını kazandıran şiirin “Vatan Mersiyesi” olduğunu belirtmiştir. “1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi, neticeleri ve kaybettirdikleri bakımından son derece mühimdir. Bu sırada Akdeniz adalarında bulunan vatan şâirimiz, belki ömrünün en sıkıntılı günlerini yaşar. Meşhur “Vatan Mersiyesi” bu devrenin mahsulüdür. Kemal’in vatan için şiir yazma ve yaşanan hâdiseleri edebiyat yolu ile ebedileştirme hassasiyeti, ona edebiyat tarihimizde ilk defa “vatan şairi” ünvanını kazandırmıştır.”(5)
Kemal “Vatan Mersiyesi”nde, vatanın içinde bulunduğu zor durumdan duyduğu ıstırabın ve ümitsizliğin feryadını dile getirmiştir:
Âh yaktık şu mübârek vatanın her yerini
Saçtık eflâke kadar dûdunu âteşlerini
Kapadı gözde olanlar çıkacak gözlerini
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara mâderini
Kendimizden niçün olduk bu kadar biz me’yûs
Gidelim dâdına Allah için ehl-i nâmûs
Sönüyor şem-i emel işte kırıldı fânûs
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yoğimiş kurtaracak bahtı kara mâderini
Namık Kemal’in bu şiirindeki son beyti, I. Büyük Millet Meclisi kürsüsünden okuyan Atatürk, bu beyte şöyle bir nazire ile cevap vermiştir:
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini.
“Vatan Şarkısı”nda Kemal, Türk milletine, tarihinin büyüklüklerini ve geçmişteki kahramanlıkları hatırlatarak, milletin ikbâli için hiçbir şeyden korkulmamasını haykırmakta ve moral vermektedir. Şiirdeki “Osmanlı” kelimesi “Türk” anlamında kullanılmıştır.
Âmâlimiz efkârımız ikbâl-i vatandır
Serhaddimize kal’a bizim hâk-i bedendir
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir
Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can veririz nâm alırız biz
Kemal “Vatan Yahut Silistre” piyesinde yer alan “Vatan Türküsü”nde ise, milletin yiğitlerini vatanın imdâdına çağırmaktadır.
İşte adû karşıda hâzır-silâh
Arş yiğitler vatan imdâdına
Arş ileri arş bizimdir felâh
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Cümlemizin vâlidemizdir vatan
Herkesi lûtfuyla odur besleyen
Bastı adû göğsüne biz sağ iken
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Namık Kemal, vatan sevgisini bütün yönleriyle “Vatan” makalesinde dile getirmiştir. Bu makalede, insanın vatanını sevmesinin sebeplerini şöyle açıklamıştır:
“İnsan vatanını sever, çünkü mevâhib-i kudretin en azizi olan hayat hava-yı vatanı teneffüsle başlar.
İnsan vatanını sever; çünkü atâyâ-yı tabiatın en revnaklısı olan nazar lemha-i iftitâhında hâk-i vatana ta’alluk eder.
İnsan vatanını sever; çünkü madde-i vücûdu vatanın bir cüzü’dür.
İnsan vatanını sever; çünkü etrafına baktıkça her köşesinde ömr-i güzeştesinin bir yâd-ı hazinini tahaccür etmiş gibi görür.
İnsan vatanını sever; çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı, menfaatı vatan sayesinde kâimdir.
İnsan vatanını sever; çünkü sebeb-i vücûdu olan ecdâdının makbere-i sükûnu ve netice-i hayatı olarak evlâdının cilvegâh-ı zuhûru vatandır.
İnsan vatanını sever; çünkü ebnâ-yı vatan arasında iştirak-i lisan ve ittihâd-ı menfaat ve kesret-i muvânese cihetiyle bir karabet-i kalb ve uhuvvet-i efkâr hâsıl olmuştur. O sâyede bir adama dünyaya nisbet vatan, oturduğu şehre nisbet kendi hanesi hükmünde görülür.
İnsan vatanını sever; çünkü vatanında mevcûd olan hâkimiyetin bir cüz’üne tasarruf-ı hakîki ile mutasarrıftır.
İnsan vatanını sever; çünkü vatan öyle bir galibin şemşiri veya bir kâtibin kalemiyle çizilen mevhûm hatlardan ibaret değil, millet, hürriyet, menfaat, uhuvvet, tasarruf, hâkimiyet, ecdâda hürmet, aileye muhabbet, yâd-ı şebâbet gibi birçok hissiyât-ı ulviyyenin içtima’ından hâsıl olmuş bir fikr-i mukaddestir.”(6)
(1)Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Edebiyat maddesi,
(2)Mehmet Kaplan, Kültür ve Dil , s. 156
(3)Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan, “Tanzimat Edebiyatında Hakiki Müceddet” Tanzimat I., s.616
(4)Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri, I. (Tanzimat’tan Cumhuriyete kadar) Dergah yay. 1. inceleme Dizisi: 1, 6. bs., İstanbul 1978, s.238
(5)Prof. Dr. Kâzım Yetiş, Namık Kemal’in Türk Dili ve Edebiyatı Üzerine Görüşleri ve Yazıları, İ.Ü. Ed. Fak. Yayını, İstanbul 1989, s. XLIII.
(6)Namık Kemal, Makalât-ı Edebiyye ve Siyasiyye, s. 321-322