Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e Türk Milliyetçiliğine genel bakış-1

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Dil ve Edebiyatta Milliyetçilik, Tarihimizin, Tanzimat’ın ilânına kadar olan dönemini, daha önceki yazılarımda özetle ele almıştım. Bu tarihin en önemli dönemi olan Tanzimat Dönemi, Tanzimat’ın ilân edildiği 1839 yılı ile II. Meşrutiyet’in ilân edildiği 1908 yılları arasını kapsamaktadır. Bu dönemdeki çalışmaların, II. Meşrutiyet’e kadar olan ve daha sonra Cumhuriyet’in ilânına kadar devam eden sürede meydana gelen fikrî, siyasî ve edebî hareketlere büyük etkisi olmuştur.

Bu yazı dizimizde Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e kadar geçen dönemde dil ve edebiyat alanındaki milliyetçilik çalışmalarını genel olarak ele alacağız. Bu dönemde Türkiye içinde ve dışındaki Türkler arasında yetişen milliyetçi sanatçılar ve bunların eserleri ve çalışmaları üzerinde özetle duracağız.

1839 yılında ilân edilen Tanzimat Fermanı, hem Batı’nın baskısı, hem de Osmanlı idaresinin, Batı’nın azınlıklara yönelik kışkırtmalarına son vermek düşüncesiyle hazırlanan bir fermandır. Bu fermanla, toplum hayatımızda idarî, malî ve hukukî bazı düzenlemeler yapılmıştır. Fakat Batı bu fermanla, İmparatorluk coğrafyasındaki azınlıkların can, mal ve namusunu teminat altına almayı hedeflemiştir. Ama bu ferman sonuç olarak, Osmanlı Türkiye’sinin Batı’ya açılmasının ilk ciddi adımı olmuştur.

Tanzimat’la Türk aydını ile Batı dünyası arasındaki münasebetler sıklaşmıştır. Türk aydını, Batı kültür ve medeniyeti ile tanışmış, aradaki medeniyet farkını, kaynağında görmüştür. Bu arada, Fransız İhtilâli’nin getirdiği vatan, millet, hürriyet milliyetçilik, demokrasi ve cumhuriyet gibi mefhumların büyüsünü de sezmiştir. Bunlardan da önemlisi, Avrupa’da XIX. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Turquerie (Türköri) ‘Türk hayranlığı’ ve Türkiyât (Türkoloji) adı verilen iki hareketi tanımıştır. Bu tanıma, Türk aydınının asırlardır Osmanlı mefhumu gölgesinde kalan Türk kimliği ile buluşmasına yol açmıştır.(1)

Türk milliyetçiliğinin sistemli bir biçimde ortaya çıktığı Tanzimat’tan çok önce Avrupalılar arasında başlayan bu Türklere yönelik iki hareketten Turquerie ‘Türk hayranlığı’ hareketi, aristokrat zümre arasında gelişmiştir. Bunlar, Türk el sanatları ürünlerini yüksek bedellerle temin edip, evlerinde Türk salonları, Türk odaları oluştururlardı. Avrupalı ressamların Türk hayatını ve İstanbul’u konu edilen tablolarını, şair, yazar ve düşünürlerin Türk insanının, hayat felsefesini, hayatını ve ahlâkını işleyen kitaplarını da, bu hareketin kapsamında değerlendirmek gerekir.

Türk dili, edebiyatı, tarihi ve menşei üzerinde yapılan çalışmaları kapsayan Türkoloji hareketi ise, Rusya, Almanya, Macaristan, Danimarka, Fransa ve İngiltere’de gelişme göstermiştir. Osmanlı, Batı deyince Fransa’yı anladığı ve daha çok o ülke ile temasta olduğu için, Türk aydını bu hareketi, öncelikle bu ülkedeki çalışmalardan tanımıştır. Bu çerçevede, Türk aydınını en çok etkileyen çalışmalar; Fransız tarihçisi Deguignes (Joseph de)’ nin Türkler, Hunlar ve Moğollardan bahseden Histoire des Huns isimli Hun tarihi, Leon Cahun’un Asya Tarihine Giriş adlı kitabı ve Gök Bayrak isimli romanı ile İngiliz âlimlerinden Sir Davids (Arthur Lumley)’in Üçüncü Selim’e ithaf ettiği Kitabü’l-ilmü’n-Nâfi fi Tafsil-i Sarf ü Nahv-i Türkî isimli genel Türk grameri kitabı olmuştur.

Osmanlı aydınları, Batı’daki Türkoloji te Turquerie hareketlerini, Fransız ihtilâlinin getirdiği “milliyetçilik, hürriyet, vatan” mefhumlarını tanıdıkça ve gayrimüslim azınlıkların milliyetçilik ve bağımsızlık düşüncesiyle, İmparatorluk coğrafyasından ayrılma eğilim ve çabalarını gördükçe, kendi millî benlik ve millî kimliklerini bulmaya başlamışlardır.

Bunun ilk izleri I. Tanzimat Nesli diye nitelenen Şinasi-Namık Kemal-Ziya Paşa’da görülmektedir. ‘Cemiyet için sanat’ anlayışının savunucusu olan bu edebiyatçılardan Şinasi, “Ululuğun denizinde göremez kimse kara” mısrasını yazacak kadar sade Türkçe kullanabilen ve dilde sadeleşmenin ilk adımlarını atan, Türk atasözlerini Durub-ı Emsal-i Osmaniye adıyla bir araya toplayan ve Türkçenin bir sözlüğünü meydana getirmek için gayret gösteren şuurlu bir Türk’tür.

Namık Kemal, ‘Vatan, millet, hürriyet, halkçılık, meşrutiyet’ gibi sosyal kavramları edebiyatımızda şuurlu olarak işlemiş ve ‘Vatan ve Hürriyet Şairi’ olarak ünlenmiştir. Bu özelliğinden dolayı da, hayatı mücadele, sürgün ve zindanlarda geçmiştir. Dilin sadeleşmesini arzu etmiş, başta Vatan Yahut Silistre olmak üzere bütün eserlerinde Türk milletine vatan sevgisi ve hürriyet aşkını aşılamaya çalışmıştır. Eserlerinde ‘Osmanlı’ kelimesini ‘Türk’ anlamında kullanmıştır. Ziya Paşa, dil ve edebiyat alanında şuurlu bir Türkçüdür. Şiir ve İnşa makalesi, bunun açık bir delilidir. Bu makalesinde, sade Türkçeyi, hece veznini ve halk şiirini ‘millî’ olarak nitelemiştir.

Edebiyatımızda mahallileşme cereyanı, bu dönemde de devam etmiştir. Bu cereyanın temsilcileri olarak; yazdığı bir destanla dikkati çeken Ethem Pertev Paşa’yı, yine Ali Paşa için âşık tarzında söylenmiş bir destanla tanınan Manastırlı Faik Bey ve ilk ciddi mecmua olan Mecmua-i Fünun’u yayımlayan ve Osmanlı’nın 600. yıldönümü münasebetiyle âşık tarzı söyleyişle Dâsitan-ı Âl-i Osman adıyla bir destan meydana getiren Münif Paşa’dır.

Görüldüğü gibi, Tanzimat’ın ilk döneminde Türk milliyetçiliğinin, ilmî ve edebî bir cereyan olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Bu dönemin milliyetçi şahsiyetleri; Ahmet Cevdet Paşa, Ahmet Midhat Efendi, Ahmet Vefik Paşa, Süleyman Paşa. Mustafa Celâlettin Paşa, Şemsettin Sami ve Ali Suavi’dir.

Büyük hukuk âlimi ve meşhur tarihçi Ahmet Cevdet Paşa, Türk dilinin tabii vezninin parmak hesabı olduğunu ilmî delillerle savunmuş, Türk dilinin sadeleşme ile kazanacağı güzelliği Kısas-ı Enbiya isimli peygamberler tarihinde uygulayarak ortaya koymuştur.

Ahmet Midhat Efendi, roman ve hikâyelerinde kullandığı dil ve üslûpla sade halk Türkçesine yakınlaşmaya çalışmış, bu da Türk halkında okuma zevkini yaygınlaştırmıştır. Ayrıca fikirlerinde de milliyetçilik yapmış, Üss-i İnkılâb isimli eserinde Milliyet-i Osmaniye’nin adeta fikriyatçısı olmuştur.

Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmanî isimli eserinin önsözünde dilde Türkçülüğün savunmasını yapmış, Türklüğü bir bütün olarak görmüş, Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk isimli eserini Çağatay Türkçesinden Osmanlı lehçesine çevirmiş ve atasözlerimizi Atalar Sözü isimli kitapta toplamıştır.

Şıpka Kahramanı Süleyman Paşa, Askerî Okullar Nazırı iken, askerî okullar için yazdığı Tarih-i Âlem ve Sarf-ı Türkî isimli kitaplarla, bu okullarda milliyetçilik şuurunun yayılmasına büyük katkıda bulunmuştur.

Mustafa Celalettin Paşa, Sultan Abdülaziz Han’a ithaf ettiği ‘Les Turcs enciens et modernes’ (Eski ve Yeni Türkler) isimli eserinde Türklerin tarihi hakkında bilgiler vererek Bütün Türkçülük yapmıştır.(2)

Şemsettin Sami, Kamusu’l-Âlâm ve Kamus-ı Türkî’yi yazarak, Kutadgu Bilig ve Orhun Âbideleri’ni Batı Türkçesine çevirerek lûgat, dil ve tarih sahalarında milliyetçilik yapmıştır.

Ali Suâvi, Türkoloji alanındaki yazıları, Hıyve isimli risalesi ve Nevaî’nin Muhakemet-ül Lugateyn isimli eserini Batı Türkçesine çevirmesiyle milliyetçilik düşüncesine büyük katkı sağlamıştır.

Bu tarihlerde Macarlı Türkolog Vambery’nin sahte derviş kılığında Orta Asya’ya yaptığı seyahat sonrası, bu coğrafyadaki Türklüğü bütün hususiyetleri ile tanıtan Bir Sahte Dervişin Seyahati isimli eseri de, ülkemizdeki milliyetçilik cereyanına etkili olmuştur.

1876 yılında tahta çıkan Sultan II. Abdülhamit, aydınlar arasında gelişen meşrutiyet arzularına daha fazla dayanamayarak I. Meşrutiyet’i ilan etmiştir. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı toplanmış ve memlekette bir hürriyet ve serbestlik havası esmiştir. Fakat bir taraftan gayrımüslim milletvekillerinin ittifak halinde, kendi çıkarları doğrultusunda kararlar almaları, bir taraftan da milliyetçi düşüncelerin İmparatorluğu parçalayacağı endişesi, Padişah’ı rahatsız ediyordu. Bu sebeple, padişah 1877 Osmanlı-Rus Savaşı’nı bahane ederek I. Osmanlı Meclis-i Mebusânı’nı kapatmıştır. Bundan sonra, Osmanlıcılık siyasetini benimseyen İmparatorluk yönetimi,  milliyetçi yazarlar üzerinde çeşitli baskılar uygulamıştır. Bu devirde, ilmî Türkçülük alanında önemli şahsiyetler yetişmiştir.

(1)Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları,  (Haz. Mehmet Kaplan), MEB Basımevi. Kültür Bak. Ziya Gökalp Yay.:7, 1. seri: 7 Devlet Kitapları, İstanbul 1976, s.197.

(2) Yusuf Akçura, Türkçülük (Haz. Sakin Öner), Türk Kültür Yayını, İst. 1978, , s.52-53