Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Tanzimat Sonrası Fikir Akımları-3

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

3. Batıcılık

Osmanlı İmparatorluğu’nu içine girdiği çöküş sürecinden çıkarmayı amaçlayan fikir akımlarından biri de, “Batıcılık”tır. Batıcılık veya orijinal adıyla garpçılık, Osmanlı İmparatorluğu’nu çağdaşı olan Batılı devletler düzeyine çıkarmak için, onların sahip olduğu teknolojik, sosyo-kültürel ve siyasal kurumların benimsenmesi gereğini savunan bir fikir akımıdır. Bu akıma “asrîlik, muasırlaşmak, çağdaşlık, modernizm, Avrupalılaşmak” gibi isimler de verilmiştir.(1) İlk olarak askerî alanda başlayan Batılılaşma hareketi, daha sonra devlet ve toplum hayatında da etkili olmuştur.

Batıcılara göre, Osmanlı Devleti’nin en büyük problemi Batılı olmamaktan kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile tek kurtuluş, bu yüzyılın fikir ve ihtiyaçlarına uygun, Batı tarzında medenî bir devlet ve millet halini almaktır. II. Mahmut döneminde Avrupa’ya gönderilen öğrencilerin de ülkelerine dönmesiyle Batıcılık akımı Osmanlılarda daha belirgin hale gelmiştir. Batılılaşma hareketlerinin ilk önderleri, 19. yüzyıl Osmanlı padişahları ve onların destekledikleri sadrazamlar olmuştur.

1860’larda, Ansiklopedistlerin temel görüşü olan, bilimin bir politikası olmadığından yola çıkan Batılılaşma taraflarına göre, Batılılaşmak, parlamenter rejim yandaşı olmak ve onu İmparatorluk’ta yerleştirmek çabası sayıldı. Buna Batılılaşmanın “siyasileştirilmesi” de denilebilir. Ahmet Mithat Efendi bir “ansiklopedist”ti, Jön Türkler ise Batılılaşmayı yeniden bir siyasi sorun olarak ele almışlardı. Jön Türklerin Avrupa’da geçirdikleri fikrî gelişme, bir kültür politikasının zorunluluğunu keşfetmelerini sağlamıştır.(2) Tanzimat döneminde Namık Kemal, Şinasi ve Ziya Paşa edebiyat aracılığıyla Batı’nın kültürel gelişimlerini devlete yansıtmada öncülük etmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Batı’yı örnek alma ve buna göre yenileşme çabaları, Lâle Devri (1718-1730) ile başlamıştır. 1718-1826 arasındaki ilk yenileşme çabalarına “kısmî müessese ıslahatları” adı verilmiştir.(3) Matbaanın kurulması, askeri alanda yapılan reformlar, 1808 yılında “Sened-i ittifak” sonucu yeni teşekkül etmekte olan toprak sahibi “âyan”ın padişahın otoritesine ufak da olsa bir sınır getirmesi, bu ıslahat hareketlerindendir. 1826’dan sonra ise, padişah ve üst yöneticilerden, yani “yukardan aşağıya ve ikinci Batılılaşma” hareketi göze çarpar.(4) 1839’da Tanzimat Fermanı’nın ilânı da bu sürecin bir devamıdır.

Tanzimat’tan sonra hızını arttıran Batılılaşma çabaları, devlet ve toplum hayatımızın her alanına yayılmış, sosyal ve kültürel hayatımızı derinden etkilemiştir. Bu çabalar, bazı aydın ve aristokrat çevrelerde Batı hayranlığını bile doğurmuştur. Düşünce alanında Batılılaşma, ilk defa “Yeni Osmanlılar Hareketi” ile ortaya çıkmıştır. Namık Kemal ve Ziya paşa gibi vatansever ve milliyetçi kişiler bile, padişahın yetkilerinin kısılması için, Batının siyasal kurumlarının imparatorluk içinde uygulanması düşüncesini savunmuşlardır.

Batıcıların Görüşleri

Bu çabalar, 1876 yılında I. Meşrutiyet’in ilânı ve Meclis-i Mebusân’ın açılmasıyla sonuçlanmıştır. Batılılaşma, II. Abdülhamid döneminde, Batı tipi eğitim kurumunun açılmasıyla devam etmiştir. Bu kurumlar, daha sonra Batı özlemi içindeki Osmanlı bürokrasisini oluşturmuşlardır. 1889 sonrası Jön Türkleri, Fransız İhtilâli’nin getirdiği sosyal kavramların yanı sıra, pozitivist Batı felsefesinin de Osmanlı İmparatorluğu’na taşınmasını arzulamışlardır.

Batıcıların önerileri şöyle özetlenebilir(5) :

  1. Batılılaşmak için önce Batı teknolojisinin tereddütsüzce benimsenmesi gerekmektedir.
  2. Gelişmeyi, dinin yanlış yorumlanması ve batıl itikatları engellemektedir. Onun için, dinin yeniden yorumlanması ve batıl itikatların hayatımızdan çıkarılması gerekmektedir.(6)
  3. Özel girişimin desteklenmesi gerekmektedir.
  4. “İttihât-ı anâsır”, yani Osmanlı İmparatorluğunu oluşturan milletlerin birliğinden yanadır.
  5. Batıcılar bazı radikal önerileri de gündeme getirmişlerdir. Lâtin Alfabesinin benimsenmesi, kadınların toplumdaki durumlarının yeniden ele alınması ve tesettürün önlenmesi, fesin değiştirilerek yerine şapka giyilmesi gibi konular bunlar arasındadır.(7)

Batıcılık akımının en ateşli savunucuları; Abdullah Cevdet, Prens Sabahattin, Baha Tevfik, Celal Nuri ve Kılıçzâde Hakkı’dır. Servet-i Fünuncu Tevfik Fikret, tam olarak “Batıcı” denmese de, eserlerinin çoğunda “Medeniyet” kavramı üzerinde durarak, bu akıma destek vermiştir.

Batılılaşma konusunda fikir üretenlerden Prens Sabahattin, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurtuluşunu, ekonomik yapısının değişmesinde görmüştür. Bunun için de, kişinin yetenek ve gücünün gelişmesini sağlayacak özel girişimci ve ferdiyetçi bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu konudaki yaklaşımı, Batı’nın bugünkü liberal ve serbest piyasa ekonomisini benimseyen ekonomik anlayışına yakındır.

Dr. Abdullah Cevdet ve Batıcılık

Batılılaşma hareketleri ve Batılılaşma ile ilgili düşünceler, fikir hayatımızda uzun süren bir eski-yeni çatışmasını da başlatmıştır. II. Abdülhamit döneminde Batıcılık fikrinin en büyük savunuculuğunu, eski bir jön Türk olan ve “İctihad” dergisini çıkaran Dr. Abdullah Cevdet ve arkadaşları yapmışlardır. “Bütüncüler” adı verilen bunlar, Avrupa medeniyetini gülü ve dikeniyle benimsemeyi savunmuşlardır.(8) O, Osmanlı imparatorluğunun her yönden Batılılaşmasını savunmuştur. Yalnız o, Batılılaşmayı “Batı taklitçiliği” olarak anlayan zihniyete karşı çıkmıştır. Birçok aydın sadece Batı’nın tekniğinin örnek alınmasını isterken o, kültürünün de alınmasını istemiştir.

Abdullah Cevdet’in Batıcılığı, Avrupa’nın üstünlüğü ve ondan yararlanılması tezinden hareket eder. O, bu konuda oldukça radikaldir. Mevcut geleneksel yapının tamamen terk edilmesinden yanadır. Onun bu fikri, kendi cümleleriyle şöyle özetlenebilir:

Bizim karşımızda muazzam bir medeniyet var. Bu medeniyet zalim olsun, râhim olsun, iyi olsun, biz bu medeniyetin karşısında müstahkem bir mevki almaya, aynı silahlarla aynı neticelere varan usullerle müsellâh ve mücehhez olmaya mecburuz. Dikkat edin aynı usullerle demiyorum. Fakat tutulan tarik ve kullanılan âlât ne olursa olsun aynı neticeye vardırmak şartıyla caiz-ül-ittihazdır.”(9)

Abdullah Cevdet, eğitimin de din etkisinden tamamen sıyrılarak, Batı düşüncesinin genişletilmesini inceleyecek biçimde, Batı normlarında olmasını istiyordu. “Biyolojik materyalizm” düşüncesini benimseyen Abdullah Cevdet, dinin içtimai bir ihtiyaç olmadığını savunmuştur. Batılılaşmayı bir sistem bütünlüğü içinde ele alan, tekniğinin yanında kültürünün de alınmasını isteyen Abdullah Cevdet, Batı’nın “ferdiyetçilik” anlayışının da benimsenmesini istemiştir.

Celâl Nuri ve Batıcılık

Batıcılar kendi içlerinde “ılımlı” ve “köktenci” olmak üzere iki gruba ayrılmışlardır. “İleri” dergisinde yazan Celal Nuri’nin öncülüğünü yaptığı ılımlı Batıcılara göre, Batının bir bütün olarak her şeyini almak anlamsızdır. Sadece biliminin ve tekniğinin alınması yeterlidir.  Celâl Nuri, toplumun elit kişilerce yönetilmesi ve Batı taklitçiliği ile mücadele edilmesi noktasında Abdullah Cevdet’le birleşir, İslami gelenekten vazgeçmeme noktasında ise ayrılır.

O, Batı’nın bir ahlâki buhran geçirdiğine inanmaktadır. Bunun için, milli ahlâkın korunmasını istemiştir. Celâl Nuri, Batı sanayisinin ve yanı sıra kültürünün de alınmasını öngörmüştür. Bunu, medeniyetin kısmen alınamayacağı, bölünemeyeceği düşüncesinden hareketle yapmıştır. Avrupa’nın ilerleyişini, asker yönetiminden erken ayrılmasında ve bilime önem vermesinde, Osmanlıların gerileyişini ise, hep askerlikle uğraşmasında ve düşünce özgürlüğüne yabancı olmalarında görmüştür. “Fikirlerin özgür olmadığı yerde, hiçbir ilerleme ve yenilik olamayacağını” savunmuştur.(10)

Kılıçzâde Hakkı ve Batıcılık

Kılıçzâde Hakkı 1912 yılında İctihad dergisinde yayınlanan “Pek Uyanık Bir Uyku” başlıklı iki makalede; askerlik, siyaset, eğitim, kadın, ekonomi, din, dil, hukuk, mahallî idare, özel teşebbüs, kılık kıyafet gibi konularda radikal öneriler ortaya konulmuştur. Bu önerileri şöyle özetleyebiliriz: “Fes tümüyle kaldırılıp, yerine yeni bir başlık kabul edilecektir. Kadınların kılık kıyafetine müdahale edilmeyecektir. Kadınlar ve kızlar erkeklerle aynı ortamda bulunacaklar, evlilikte görücülük usulüne son verilecektir. Medreseler kapatılacak, kızlar için yeni okullar ve Tıbbiye açılacaktır. Şer’i mahkemeler kaldırılacak, Nizamiye Mahkemeleri geliştirilecektir. Avrupa’dan yeni medeni kanun alınacak ve aile hukuku buna göre düzenlenecektir. Mevcut alfabe kaldırılacak, yerine yeni bir alfabe kabul edilecektir.”(11)

Kılıçzâde Hakkı “İ’tikādât-ı Bâtılaya İ’lân-ı Harb” isimli eserinde; “Osmanlı Devleti’nin gerilemesine sebep olan softalık, dervişlik ve bâtıl itikadlarla mücadele edilmesi gerektiğini, geri kalmaktan kurtulmak için mevcut yapıda köklü değişiklikler yapılmasının zorunlu olduğunu belirtir. Ona göre milletlerin hayatına dinlerin yerine fenler, sanatlar ve milliyet fikri hâkim kılınmalıdır.” demektedir. Bu bağlamda Kılıçzâde Hakkı, Garpçı-Türkçü bir çizi takip etti.(12)

Türkçülerin Batıcılara Bakışı

Türkçülük fikrinin ideoloğu Ziya Gökalp, üçe ayırdığı fikir akımları hakkındaki görüşlerini “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak” isimli eserinde şöyle özetlemiştir: “Memleketimizde üç fikir cereyanı vardır. Bu cereyanların tarihi araştırılırsa görülür ki, fikir adamlarımız başlangıçta “Muasırlaşmak” lüzumunu hissetmişlerdir. Üçüncü Sultan Selim devrinde başlayan bu temayüle inkılâptan sonra “İslâmlaşmak” emeli katıldı. Son zamanlarda ortaya bir de “Türkleşmek” cereyanı çıktı”(13)

Gökalp bu üç akımın sentezini yapmak istemiştir. Ona göre,”Türkleşmek-İslâmlaşmak- Muasırlaşmak” arasında bir çelişki ve ayrılık yoktur. Ona göre, muasırlaşmanın, yani çağdaşlaşmanın anlamı şudur:

Bugün bizim için muasırlaşmak demek, Avrupalılar gibi zırhlılar, otomobiller, uçaklar yapıp kullanabilmek demektir; muasırlaşmak, şekilce ve yaşayışça Avrupalılara benzemek değildir. Ne zaman bilgiler ve sanayi malzemelerini aktarmak ve satın almak için Avrupalılara muhtaç olmaz hâle geldiğimizi görürsek, o zaman muasırlaşmış olduğumuzu anlarız.”(14)

Ziya Gökalp, milleti yozlaştıracağına inandığından, manevî ihtiyaçların Batı’dan alınmasına karşı çıkmıştır. Onun amacı, “çağdaş bir İslâm Türklüğü” meydana getirmekti. Türk milletini hem millî, dinî ve hem de asrî bir toplum haline getirmek istiyordu. Gökalp, çağdaşlaşma amacıyla Batı’dan teknik ve kültür alınması isterken, kültürel unsurları millî kültürle sınırlamaya çalışmıştır. Bir taraftan Batı’ya giderken, kültürde ise eski Türk kültürüne yönelmeyi tavsiye etmiştir.

Batıcıların birçok düşünceleri, Cumhuriyet döneminde uygulamaya konulmuştur. Batıcılık, resmî ideolojinin bir boyutunu oluşturmuştur. Fakat Atatürk, “Batılılaşmak” ve “Avrupalılaşmak” yerine “muasırlaşmak” yani “çağdaşlaşmak” ifadesini benimsemiştir.

Türkçüler ve İslâmcılar, Batıcıların, Avrupalıların kültür ve hayat tarzının alınması fikrine karşı çıkmışlar ve sadece, Batı’nın teknolojisinin alınmasını savunmuşlardır. Türkçü Ziya Gökalp, İslâmcı Mehmet Âkif (Ersoy) ve Batıcı Tevfik Fikret, Batı’nın sadece ilminin ve fenninin (teknolojisinin)  alınması noktasında birleşmişlerdir.

Batıcılık akımı, Osmanlıların son döneminde ve hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında da Türkçülük ile birlikte en etkili olan bir fikir akımıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan inkılâplarda ve Atatürk İlkelerinden “İnkılâpçılık” ilkesinde bu fikir akımının etkisi bulunmaktadır. Atatürk “Batıcılık” tabiri yerine “medeniyetçilik”, “Avrupalılaşmak” yerine  “muasırlaşmak”, yani “çağdaşlaşmak” tabirini benimsemiştir.                                                           

(Devam edecek)

(1) Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1968, c.2, s.25

(2) Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, İletişim Yayınları, İstanbul 1996, s.20

(3) Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, Yedigün Matbaası, İstanbul 1960,s.255

(4) Tarık Zafer Tunanya, a.g.e, s.28

(5) Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, Der. Yayınları, İstanbul 1993,   s.77

(6) Kılıçzade Hakkı, İtikadat-ı Batılaya İlân-ı Harb, İstanbul 1332, s. 34

(7) Toktamış Ateş, a.g.e, s. 78-79/80

(8) Abdullah Cevdet, Şime-i Muhabbet, İçtihad dergisi, No: 89, s. 1984

(9) M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1981, s. 364-365

(10) Abdullah Kaygı, Türk Düşüncesinde Çağdaşlaşma, Gündoğan Yayınları, Ankara 1992, s.115

(11) Kılıçzâde Hakkı, “Pek Uyanık Bir Uyku”, İctihad dergisi, 1912,  nr. 55, 57.

(12) TDV İslâm Ansiklopedisi, Kılıçzâde Hakkı maddesi.

(13) Ziya Gökalp, Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak, Türk Kültür Yayını, İstanbul 1974, s.5

(14) Ziya Gökalp, Türkleşmek, a.g.e.,  s.12