Sakin Öner

Tüm yazıları
...

Tanzimat Sonrası Fikir Akımları-1

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Tanzimat döneminde meydana gelen siyasî olaylar, imparatorluk coğrafyasında meydana gelen bazı değişiklikler, dil ve edebiyattaki eski-yeni çatışmaları ile milliyetçi çalışmalar, II. Meşrutiyet öncesinde bazı fikir akımlarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu fikir akımlarının doğmasına yol açan en önemli sebeplerden biri de, Osmanlı devletini çökmek ve yıkılmaktan kurtarmaktı.

Özellikle, yönetici ve bürokratlar ile aydınlar arasında tartışılan ve taraftar bulan başlıca fikir akımları şunlardır:

1.Osmanlıcılık

2.İslâmcılık

3.Batıcılık

4.Türkçülük

Bunlardan Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük, meydana gelen siyasi olaylara göre sırasıyla ağırlık kazanan fikir akımlarıdır. Yeni Osmanlıların ortaya attığı Osmanlıcılık; farklı cemaatleri Osmanlı tahtı etrafında birleştirmeyi amaçlıyordu. İslamcılık; İslâmî uygulamaları ve İslâm ümmeti içerisinde dayanışmayı esas alarak Müslüman unsurları İmparatorluk çatısı altında tutma hedefini güdüyordu. Türkçülük ise, Türkiye içindeki ve dışındaki tüm Türkleri Osmanlı bayrağı altında birleştirmek istiyordu. Bu üç akıma, daha sonra dördüncü akım olarak Batıcılık eklendi. Bu akım, doğrudan doğruya düşünce ve hayat tarzı ile ilgiliydi ve Doğu-İslâm geleneklerini bırakarak her alanda Batıyı örnek almayı hedef gösteriyordu.

Bu akımların ortaya çıkış sebebi, sürekli gerileyen ve çöküşe doğru giden Osmanlı İmparatorluğu’nu kurtarmak ve mazideki güçlü ve başarılı dönemlerine döndürmekti. Farklı çıkış noktaları bulunmasına rağmen, hepsinin, birleştiği nokta, devletin bekâsı ve gelişmesiydi.

Hilmi Ziya Ülken, “Bu cereyanları fikir hareketinden ziyade, siyasî akım olarak görmek daha uygun olur” demektedir.(1)

İmparatorluktan millî devlete geçiş süresinde, toplum hayatımıza büyük etkileri olan bu fikir akımları aşağıda tezleri, savunanları, sosyal, siyasî ve fikrî hayata yansımaları ile ele alınmıştır.

1. Osmanlıcılık

Tanzimat’tan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nu çöküşten kurtarabilmek için ortaya atılan ilk fikir akımı, Osmanlıcılıktır. Osmanlıcılık, İmparatorluk bünyesindeki tüm etnik grupları, etnik duyguların üzerinde bir “Osmanlılık duygusu uyandırarak bir arada tutmayı, böylece oluşturulacak “Osmanlı milliyeti”ne aidiyet duygusunu geliştirmeyi ve imparatorluğun çıkarları doğrultusunda çaba göstermeyi özendirmeyi amaçlayan bir fikir akımıdır.”(2) Bu fikir akımı, Osmanlı devletinin siyasî birliğini sürdürebilme düşüncesiyle oluşturulmuştur.

Aslında Tanzimat Fermanı’nın ve Islahat Fermanı’nın ilânı da Osmanlıcılık siyasetine göre hazırlanmıştır. Bu siyasetle, özellikle İmparatorluk coğrafyasındaki Türk ve Müslüman unsurlar dışındaki etnik gruplarda oluşan azınlık milliyetçiliklerinin de etkisiz hale getirilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, Tanzimat Fermanı ile İmparatorluk içindeki azınlıkların, hukukî ve mali eşitliklerinin, can, mal ve namuslarının güvence altına alınması sağlanmıştı. Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler, pek çok konuda farklı düşünmelerine rağmen, “ Osmanlıcılık” fikrinde birleşmişlerdir. Osmanlıcılığın temel sloganı olarak da “İttihat-ı anâsır” (ulusların birliği) düşüncesini benimsemişlerdir. Onlara göre; “Osmanlılar hukuken eşittir. Hukuk ve hürriyetleri teminat altındadır.”(3)

İslamcı Süleyman Nazif, Batıcı Celal Nuri, Osmanlıcılığı savunurken, Yusuf Akçura ise; Osmanlıcılık fikrini gerçekçi bulmadığını ifade eder. Yusuf Akçura’ya göre, “Osmanlıcılıktan asıl maksat; Osmanlı memleketindeki müslîm ve gayrimüslîm ahaliye aynı siyasî hakları tanımak, aynı vazifeleri yüklemek; böylece aralarında tam müsavat husule getirmek; fikirce ve dince tam serbestî vermek; bu müsavat ve serbestîden faydalanarak, söz konusu ahaliyi aralarındaki din ve soy ihtilaflarına rağmen yekdiğerine karıştırarak ve temsil ederek, Amerika Birleşik Hükümetlerindeki Amerikan milleti gibi müşterek vatanla birleşmiş yeni bir millet, Osmanlı milleti meydana çıkartmak ve bütün bu zor ameliyatın neticesi olarak da Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’yi aslî şekliyle yani eski hudutlarıyla muhafaza eylemekti.”(4)

Osmanlı milleti yaratma siyaseti, ciddi olarak II. Mahmut zamanında doğmuştur. II. Mahmut ve onun takipçileri, devletin ırkı ve dini farklı tebaasını serbestlik ve eşitlik, emniyet ve karşılıklı dostluk ile tek bir millet haline sokmanın mümkün olduğuna inanıyorlardı.(5) Tanzimat’tan sonra egemen bir fikir olarak ortaya çıkan Osmanlıcılık fikrini benimseyen yöneticiler, imparatorluk içinde tüm etnik gruplara eşit haklar tanınmasını savunmuşlardır. Bununla, etnik grupların azınlık psikolojisinden kurtulmaları amaçlanmıştır. Bu yüzden, “Millet-i-hâkime” olan Türklerin ad ve varlığı gizlenmeye, hatta silinmeye çalışılmıştır. Namık Kemal, Ziya Paşa ve Abdülhak Hâmid gibi vatanseverler bile bu siyaset gereği, “Türk” yerine “Osmanlı” sıfatını kullanmışlardır.

Osmanlıcılık fikrinin hukuki çatısı,  Mithat Paşa ve arkadaşlarının da gayretleriyle 1876’da Kanun-ı Esasî’nin ilanıyla kurulmuştur. Fakat Osmanlıcılık fikrine rağmen özellikle Balkanlarda azınlık milliyetçiliği bütün şiddetiyle devam etmiş ve imparatorluktan kopmalar devam etmiştir. Özellikle II. Abdülhamid’le birlikte Osmanlıcılık, devletin zaman zaman açıkça, kimi zaman da üstü kapalı biçimde yürüttüğü bir resmî politika olma özelliği taşımıştır. Bu fikir, Tanzimat’tan Balkan Savaşı’nın sonuna kadar Osmanlı yöneticilerinin ve İttihat ve Terakki dâhil tüm siyasi partilerin savunduğu bir fikir olmuştur.

1789 Fransız İhtilâli’nin gündeme getirdiği kavramlar arasında, “millet” ve “milliyetçilik” kavramlarının ayrı bir yeri vardır. Yüzyıllarca savaş meydanlarında Osmanlı devletine üstünlük sağlayamayan Avrupa devletleri, bu kavramları bir propaganda malzemesi olarak kullanmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde yüzyıllardır barış içinde birlikte yaşayan gayrimüslim azınlıklar arasında, milliyetçilik ve bağımsızlık duygularını uyandırarak, onları ayaklanmaya sevk ettiler. Osmanlı tarihinin 19. yüzyılı, özellikle Balkanlardaki etnik toplulukların, Avrupa devletlerinin destekleriyle yürüttükleri ayaklanmalar ve bağımsızlık mücadeleleriyle doludur. Osmanlı, bu yüzyılda bir taraftan hızlı bir kültür ve medeniyet değişmesi yaşarken, bir taraftan da bünyesindeki bu bölücü hareketlerle mücadele etmiştir.

Azınlıklara karşı yürütülen Osmanlıcılık siyaseti, Türkçüler hariç, İslâmcılar ve Batıcılar tarafından da benimsenmesine rağmen, başarı sağlayamamıştır. Tanzimat’tan II. Meşrutiyet’e kadar geçen sürede, birçok Balkan ülkesi, kanlı mücadeleler sonucunda Osmanlı İmparatorluğu’ndan birer birer ayrılarak bağımsızlıklarını ilân etmeye başlamışlardır. Balkan Harbi’nin sonunda Müslüman olmayan ulusların tamamının İmparatorluk bünyesinden koptuğunu görüyoruz. İşte bu gelişmeler İmparatorluk içinde yaşayan tüm toplulukları tek bir Osmanlı milleti halinde yaşatmayı amaç edinen Osmanlıcılık fikrinin ve siyasetinin zayıflamasına ve iflâsına yol açmıştır. Bunun üzerine, aydınlar arasında İslâmcılık ve Türkçülük fikirlerinin taraftar topladığı görülmektedir.

(Devam edecek)

(1) Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken Yayınları, İstanbul, 1994, s. 205

(2) Prof. Dr. Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, Der. Yayınları, İstanbul 1993, s. 74

(3) Toktamış Ateş, a.g.e., s.74

(4) Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset, TTK Basımevi, Ankara 1976, s. 19

(5) Yusuf Bayraktutan, Türk Fikir Tarihinde Modernleşme, Milliyetçilik ve Türk Ocakları, Kültür Bakanlığı Yayını, Ank. 1996, s.37