Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet yıllarının ana fikir akımlarından milliyetçiliğin en faal, keskin ve geniş bir alanda hizmet veren aydın/yazarlarından biri olarak Necdet Sevinç Türk tarihinin çeşitli alanlarında eserler kaleme almıştır. “Osmanlı’dan Günümüze Misyoner Faaliyetleri”, Arşiv Belgeleriyle Tehcir-Ermeni İddiaları ve Gerçekler”, “Pontus’ta Hesaplaşma”, “İstiklal Harbi’nde Etnik İhanet” bunlardan bazılarıdır.
Elimizdeki kitap ise “Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü” başlığı ile Osmanlı Devleti’nin doğuşuna temel teşkil eden unsurlar daha çok sanayi, ticaret ve iktisadi temelli olarak ele alınmaktadır. Kitap Giriş ve 13 bölüm ile 477 sayfadan oluşmaktadır.
Eserde ifade edilen olay ve gelişmelerin daima itibar edilen kaynaklara dayandırılması eserin en önemli üstünlüklerinden birisidir. Elbette konunun çok geniş olması itibariyle arşiv kaynaklarına da atıf yapmak mümkün görünmemekteyse de arşiv kaynaklarını esas alan telif eserlere başvurulmuş olması önemli bir husustur. Örneğin Mustafa Akdağ, İsmail Hami Danişmend, Halil İnalcık, Şevket Pamuk, Semavi Eyice gibi önde gelen Osmanlı tarihçilerinin eserleri ile Osmanlı tarihi yazımı içinde önemli yere sahip olan Naima Tarihi, Peçevi Tarihi, Koçi Bey Risalesi gibi telif eserlerden yararlanılmıştır. Ayrıca Osmanlı döneminin en önemli eserlere başvurulduğu gibi Meclis Zabıtlarına da başvurulmuş olması Sevinç’in eserinin dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Eser dünyanın büyük ve kudretli devletlerinden biri olan Osmanlı Devleti’nin yükselişi ve çöküşünü milliyetçi bir perspektiften ele almaktadır. Döneminin tüm diğer devletlerinin toplam gücünden daha yüksek bir güce sahip olan Osmanlı’nın nasıl yükseldiği, hangi şartların ağır bastığı ve hangi yaşanmışlıkların sonucu olarak düşüşe geçtiği irdelenmektedir.
Sevinç’in itirazlarından birisi “kapitülasyonlar” konusundadır. Kapitülasyonlar Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına sebep olan en önemli başlıklardan birisi olarak bilinse de yükselme döneminde böyle bir durumun olmadığının altı çizilmektedir. Kapitülasyonlar 16. asırda İngiltere, Fransa ve Hollanda’ya verilmiştir. Böylece Habsburg Hanedanı’na karşı bu devletlerin desteğini almak ve Avrupa’da üstünlük kurmak için verilen kapitülasyonlar Osmanlı Devleti’nin lehine kullanılan antlaşmalardı.
Bu çerçevede Sevinç’in önemli bir iddiası da Martin Luther’in Kanuni’nin bir ajanı mıydı sorgulamasıdır. Yine Habsburg Hanedanı’na karşı Luther’in “Türklerle savaşmak Allah’ın kararına karşı direnmek” şeklindeki bir sözü söylemesi Kanuni’nin onu kamuoyundaki gücünü kullanmak adına Hristiyan birliğini parçalamak üzere kullanıldığını ifade etmektedir.
Eserin birinci bölümünde askeri üstünlüğün ekonomik kaynakları üzerinde durulmaktadır. Bu bahiste konu edinilen hususlardan birisi Selçuklulardan itibaren devletin sınırlar içerisinde hareket eden tüccarların tüm zararları devlet tarafından karşılanmakta, 30-40 kilometrelik menzillerde kurulan kervansaraylarla onların ihtiyaçlarının karşılanması, hatta bu yolcuların kim olduğuna bakılmaksızın ekmek, et ve yemek verilmesi gibi hususlar ülke sınırları içerisinde ticaretin gelişmesine katkı sunan önemli sebeplerdi.
Osmanlı’dan önce Anadolu’da hakimiyet tesis eden Selçuklular döneminde “Yabunlu Pazarı”nın bir nevi dünyanın ilk fuarı olduğunun altı çizilmektedir. Aynı zamanda devletin bütçesinin aynı dönemdeki Fransa bütçesinin 40 milyon olmasına karşı, 516 milyar gibi büyük bir meblağ olması da Osmanlı’nın devr aldığı büyük ekonomik ve ticari mirası göstermesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca bankacılığın temelinin bu dönemde atılmış olması, toprak rejimi içerisinde özel mülkiyete de yer verilmiş olması aktarılan ekonomik mirasın özelliklerindendi. Yine iş hayatının teşkilatlanmasında ahilik teşkilatının büyük rolüne atıf yapılmaktadır.
Selçuklu’nun tımar sistemini devr alan Osmanlı’nın bu sistemi geliştirerek hem askeri hem de zirai anlamda çağının en mühim idari tasarruflarından birini ortaya koyduğu ifade edilmektedir. Bu üstünlük bilhassa Avrupa’da aynı dönemde uygulanan serflik sistemi ile sathi bir benzerlik gösterse bile aralarında evlilik, angaryalarda serbestîyet, cezalandırmaların senyörlere ait olması vb. birçok konuda kölelik mahiyetinde olan serflik ile adalet, özgürlük gibi haklar temelinde çok önemli farklılıklar bulunmaktaydı.
Osmanlı’nın yükselmesinde İslam inancının da büyük bir etkisi vardı. İnanç temelinde Osmanlı’nın adli düzeni, sömürgeci bir zihniyete tabi olmaması, ahi teşkilatının da inancın ahlaki temelinde zanaat ve ticaret alanını kapsaması, sosyal güvenliğin vakıflar tarafından sağlanması Avrupa’ya üstünlüğün en temel göstergeleri olmuştu. Vakıflar bu üstünlüğün en güçlü kurumları olmuştu. Toplum hayatının her alanında faaliyet gösteren bu kurumlar Osmanlı medeniyetinin en temel taşlarından biri haline gelmişti. Devletin yapması gereken birçok hizmeti halka götüren bu kurumlar 19. yüzyıla kadar Osmanlı’da yaşayan ahalinin refahında önemli rol oynadı.
Eser, Osmanlı’nın çöküşünde önemli bir etkenin devşirme ve yeniçerilik sistemi olduğunu ima etmektedir. Bu sistemde Enderun Mektebi’nin de çok önemli bir yeri bulunmaktaydı. Bununla birlikte Sevinç bu sistemin daha sonra Türk-Devşirme mücadelesine sebep olduğunu, devlete hakimiyet sağlayan devşirmelerin çoğu kez kendi asli etnik ve dini yapısından kopmadığını, halk ve devlet aleyhine zenginleştiklerini, zaman zaman casusluk yaptıklarını çeşitli örneklerle ortaya koymaktadır.
Tanzimatçı bürokrasiye karşı hareket eden Yeni Osmanlılar’ın “Meşrutiyet’in ilanıyla, din ve milliyet farkları sebebiyle meydana gelen çatışmalar ve ayrılma talep ve arzuları ortadan kalkacak” fikriyatında Türk olmayan halkların ortak vatan ve buna dayalı olarak vatanseverlik duyguları harekete geçirilerek devletin parçalanmasının bir reçetesi ortaya konulmaktaydı. Sevinç bu düşüncenin güç bulmasında ve fiiliyata kavuşmasında sonradan Müslüman olmuş kişilerin ve yabancı misyonların etki ve desteğinden dem vurmaktadır. Netice itibariyle Cumhuriyetin doğuşuna giden süreçte son derece önemli bir etkisi olan meşrutiyet sürecinin tamamen olmasa dahi ortak vatan duygusunun gelişmesinde önemli bir etki oluşturamadığı açıktır. Tam tersine ayrılıkçı düşüncelerin galebe çaldığı görülmektedir. Türkçe ile ilgili olarak 1876 anayasası hazırlıklarında ve Meclis oturumlarındaki tartışmalarda da bu açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. Türkçe dışındaki dillerin eğitim ve resmi yazışmalarda kullanılmasına kadar varan radikal talepler meşrutiyet düşüncesinin sağladığı anayasal bir rejimle parçalanmanın önüne geçmek biraz da romantik/hazırlıksız bir düşüncenin uygulaması olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.
Akademik olmasa dahi 1970’lerin başlarından vefat ettiği yılların başından itibaren yazılar, kitaplar makaleler kaleme alan Sevinç’in bu çalışmaları içerisinde tarih çalışmaları da önemli bir yer tutmaktadır. Millî Mücadele dönemi ile ilgili olarak ele aldığı çalışmasının yanı sıra Osmanlı tarihi ile ilgili olarak ele aldığı bu eser de keskin bir üslupla ele alınmıştır. Büyük emek mahsulü bir çalışma olup tarih araştırmacıları için de yeniden belgelere dayalı olarak ele alınması gereken problemleri sunduğundan, soru işaretlerini akla getirdiğinden kitap tarih akademisyenleri için de değerlidir. Sevinç’in sert iddiaları elbette araştırmaya açıktır. Ama iddia etmek bir başlangıçtır. Her başlangıç ise yeni gerçeklerin, ilmi araştırmaların ilhamını teşkil eder.