Sakin Öner

Tüm yazıları
...

ÖĞRETMEN OKULLARI VE ASKERÎ OKULLAR AÇILMALIDIR

İletişim: sakinoner@hotmail.com

Sakin Öner

Çağdaş ve gelişmiş devletlerin en önemli faaliyet alanları; eğitim, sanat ve güvenliktir. Her ülkenin en büyük zenginliği, insan sermayesidir. Bir ülke, insan sermayesini ne kadar iyi eğitirse, geleceği o kadar aydınlık ve refah düzeyi o kadar yüksek olur. Eğitimin temeli de öğretmendir. Öğretmen bir kandile benzer. Diyojen “Yeryüzünde öğretmenlikten daha şerefli bir meslek tanımıyorum” diyor. Sokrat ise öğretmenin insan hayatındaki değerini şu sözlerle ortaya koymuştur: “Dünyada her şeye değer biçilebilir, ama öğretmenin eserine değer biçilemez. Çünkü, onun eseri her şeydir ve hem de hiçbir şeydir”.

Bilim ve teknolojinin hızla geliştiği ve değiştiği dünyamızda insanlarımızı, değişen dünyaya uyum sağlamalarını, “nitelikli insan, bilinçli yurttaş” olmalarını, global dünyanın insanları ile rekabet edebilmelerini gerçekleştirecek bir eğitim sistemi ile yetiştirmemiz gerekmektedir. Bu sebeple eğitim sistemimiz, öncelikle “siyaset üstü, milli, bilimsel, sürdürülebilir ve kaliteli” olmalıdır. Sistemin sürdürülebilir olması için, daha önce eğitim alanında önemli reformlar yapmış ve çok önemli gelişmeler sağlamış ülkelerin (Kanada, Finlandiya, Güney Kore, Litvanya vs.) ne yaptıkları incelenmelidir. Bu ülkelerde öncelikle “öğretmen eğitimi”ne önem verildiğini ve sonrasında eğitim kalitesine yönelik başarılı sonuçlar alındığı görülmüştür.

Bir ülkenin eğitim kalitesi, öğretmen kadrosunun kalitesi kadardır. Öğrenci başarısını etkileyen en önemli okul değişkeni “öğretmen kalitesi”dir. Kaliteli öğretmenler sayesinde, düşük ve yüksek gelirli öğrenciler arasındaki başarı açığı büyük ölçüde kapanır ve zayıf performans gösteren öğrenciler, kaliteli öğretmenlerden daha fazla yararlanır. İyi öğretmenler, öğrencileri için daha büyük hedefler koyma eğilimi gösterirler ve sürekli olarak gelişme yolları ararlar. Bu sebeple, eğitimde öncelikli olarak ele alınacak sorun, kaliteli öğretmen yetiştirmektir. Bu yüzden, eğitimimizi düzeltmemiz için öncelikle öğretmen yetiştirme politikamızı belirlememiz gerekmektedir. Bu politika, öğretmenin sosyal ve mali statüsü ile entelektüel düzeyinin yükseltilmesi esas alınarak hazırlanmalıdır.

Milli Eğitim tarihimizde açılan ilk öğretmen okulu,16 Mart 1848 tarihinde kurulan “Dârülmuallimîn” adını taşıyan okuldur. Bu tarih, öğretmen okullarının kuruluş tarihi olarak kabul edilir. 1870 yılında ilk ve orta öğretim kız okullarına öğretmen yetiştirmek için ilk kız öğretmen okulu olan “Dârülmuallimât” açıldı. Dârülmuallimîn zaman içinde geliştirilerek, bünyesinde ilk, orta ve liselere öğretmen yetiştiren kısımları da içine alan “Dârülmuallimîn-i Âliye” adlı kuruma dönüştü, Cumhuriyetin ilk yıllarında “Yüksek Muallim Mektebi” adını aldı. 16 Ağustos 1934 tarihinde, Yüksek Muallim Mektebi’nin adı, Yüksek Öğretmen Okulu olarak isimlendirildi.  Bu okullar, eğitime açık oldukları süre içinde çok başarılı öğretmenler yetiştirmişlerdir.

1923 yılından 1974 yılına kadar ilkokullara öğretmen yetiştirme işlevini, Öğretmen Okulları sürdürdü. 1940 yılında köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere Köy Enstitüleri kuruldu. Bu okullar 1954 yılında kapatıldılar ve Öğretmen Okulları olarak eğitimlerine devam ettiler. İlkokullara Sınıf Öğretmeni yetiştirilmek için 1974-1975 öğretim yılından itibaren Öğretmen Okullarının bir kısmında iki yıllık Eğitim Enstitüleri açıldı. Orta okullara öğretmen yetiştirmek üzere 1926 yılında Orta Muallim Mektebi kuruldu. Bu okul, 1929 yılında Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü, daha sonra da Gazi Eğitim Enstitüsü adını aldı. Bu okuldan sonra yurdumuzun değişik illerinde Eğitim Enstitüleri açıldı.

Yüksek Öğretmen Okulları ve Eğitim Enstitüleri 1982 yılında 41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile üniversitelere bağlandı ve Eğitim Fakültelerine dönüştürüldü. İki yıllık Eğitim Enstitüleri de aynı tarihte Eğitim Yüksek Okuluna dönüştürülerek Eğitim Fakültelerine bağlandı. Eğitim Fakülteleri olmayan yerlerde de Rektörlüklere bağlandı. Eğitim Yüksek Okullarının süresi 1989-1990 öğretim yılından itibaren dört yıla çıkarıldı ve Eğitim Fakültelerinin “Sınıf Öğretmenliği” bölümüne dönüştürüldü. 

2014 yılında 166 yıldır öğretim yapan Öğretmen Liseleri kapatılarak, Fen, Sosyal Bilimler ve Anadolu Liselerine dönüştürüldü. Böylece Türk Milli Eğitim sisteminde öğretmen yetiştiren hiçbir eğitim kurumu kalmamıştır.

Türk Milli Eğitim sisteminde kalıteli öğretmen yetiştirmek için yapılması gerekenleri şöyle özetleyebiliriz.

Öğretmenlik mesleği, 1739 Sayılı Milli Eğitim Kanunu’nun 43. maddesinde (Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği) olarak tanımlanmıştır. Bu sebeple, “Öğretmenlik Meslek Kanunu” çıkarılmalıdır.

Sağlık personeli yetiştiren sağlık meslek liseleri; imam yetiştirmeye yönelik imam hatip liseleri ve bilumum diğer meslek liseleri kapatılmıyorsa; 2014 yılında kapatılan Öğretmen Liseleri de yeniden açılmalıdır. Bu okulların öğretim süresi, Hazırlık Sınıfı ve dört yıl öğretim süresi olmak üzere beş yıldır.  Bu okullar yatılı olmalı ve öğrencilerin bütün masrafları devlet tarafından karşılanmalıdır. Bu okullar öğrencilere öğretmenlik ruhu aşılayarak öğretmenlik mesleğini sevdiren ve onları öğretmenliğe yönlendiren okullar olarak düşünülmeli ve müfredatı ona göre yapılandırılmalıdır. Bu okulların öğrencilerine öğretim süresi kadar mecburi hizmet konulmalıdır.

15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra bütün orta ve yüksek derecedeki askeri okullar ve Harp Akademileri kapatılmıştır. Bu okullar yerine Milli Savunma Üniversitesi adıyla bir okul açılmıştır. Bu okullara üniversitelerin ara sınıflarından bile öğrenci alınmakta ve bazı öğrenciler bir veya iki yıllık eğitimle subay olmaktadırlar.  Halbuki askerlik mesleği de öğretmenlik mesleği gibi özel bir ihtisas mesleğidir. Askeri birimlerde görev yapan subay ve astsubayların da özel eğitim alması gerekir. Bu mesleği seçen kişilerin askeri ruh sahibi olabilmeleri ve silah arkadaşlığı duygularını kazanmaları için küçük yaştan itibaren yatılı askeri okullarda eğitim almaları gerekir.   Bu sebeple askeri liseler, astsubay okulları, Harp Okulları ve Harp Akademileri en kısa zamanda açılmalıdır.   

Öğretmen yetiştiren yüksek eğitim kurumları yeniden oluşturulurken, eğitim sistemimizin zaman içinde oluşturduğu Köy Enstitüleri, Eğitim Enstitüleri ve Yüksek Öğretmen Okulları modelleri göz önünde bulundurulmalıdır.  Bu okullar YÖK’e değil, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı olmalıdır. Öğretmen yetiştiren bu okullar, öğretmenlik ruhu ve kültürünün oluşması için yatılı olmalıdır. Bu okullarda okuyacak öğrencilere, öğretimleri süresince karşılıksız burs verilmelidir. Mezunları öğretim süresi kadar mecburi hizmet yapmalıdırlar. Ayrıca mezunları, en az yüksek lisans düzeyinde lisans üstü eğitim yapmalıdır.

Şu anda öğretmenler, YÖK’e bağlı olan Eğitim Fakülteleri ve Edebiyat Fen Fakülteleri tarafından yetiştirilmektedir. YÖK, son yıllarda yükseköğretim kontenjanları ile ilgili olarak bazı programlara ilk defa 'başarı sıralaması şartı' getirmiştir, bazı programlar için de bu sıralamayı güncellemişlerdir. Mesela başarı sıralamaları, Eczacılık için 100 bin, Diş Hekimliği için 80 bin, Hukuk fakülteleri için 190 binden 100 bine yükseltildi. Öğretmenlik Programları için ise bu sıralama 300 bindir. Öğretmenlik mesleğine hak ettiği önemi verebilmek, daha iyi öğretmen yetiştirebilmek için öğretmenlik programını tercih edeceklerin başarı sıralaması yükseltilmeli, Eğitim Fakültelerinin kontenjanları da azaltılmalı, ihtiyaç kadar öğrenci alınmalıdır.

Mevcut öğretmen açıkları, öncelikle atama bekleyen öğretmen adaylarından kapatılmalıdır. İlgisiz branşlardan mezun olup iş bulamadıkları için başvurdukları sözleşmeli öğretmen uygulamasından mesleği icra eden kişiler ve yöneticiler de memnun değildir. Bu nedenle sözleşme öğretmen uygulamasına son verilmelidir. İhtiyaç halinde ders ücretli öğretmen görevlendirilmesinde, atama bekleyen öğretmen adaylarına öncelik verilmelidir.

Öğretmenler belirli aralıklarla mesleki yeterlilik sınavlarına tabi tutulmalı, yetersiz olanlar hizmeti içi eğitime alınmalıdır. Bu çerçevede; her öğretmenin her yıl belirli miktarda hizmet içi eğitime tabi tutulması zorunlu hale getirilmelidir.

Bütçede eğitimin payı daha da yükseltilmeli, öğretmenlerin özlük hakları ve mali statüleri yükseltilerek iyileştirilmelidir. Öğretmen maaş ve ders ücretleri, eğitimde başarıya ulaşmış ülkelerdeki gibi layık olduğu düzeye çıkarılmalıdır. Böylece Türk Öğretmeninin yıpranan itibarı yeniden kazandırılmalıdır.