İletişim: sakinoner@hotmail.com
Edebiyatımızda Türk milletinin özgürlüğünün ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsızlığının sembolü olan ay yıldızlı al bayrağımızın değerini ve kutsiyetini, “Bayrak” şiirinden daha veciz anlatan bir şiirimiz yoktur. Bu şiir, İstiklal Marşı’ndan sonra bizim en büyük milli şiirimizdir.
Büyük şairler en tanınmış şiirleriyle anılırlar. Edebiyatımızda Namık Kemal “Vatan ve Hürriyet Şairi”, Mehmet Akif Ersoy “İstiklal Marşı Şairi”, Abdülhak Hamid Tarhan “Makber Şairi”, Mehmet Emin Yurdakul “Türk Şairi”, Âşık Veysel “Toprak Şairi”, Cahit Sıtkı Tarancı “Otuz Beş Yaş Şairi”, Ahmet Hamdi Tanpınar “Bursa’da Zaman Şairi”, Nazım Hikmet “Kuvayı Milliye Destanı Şairi” diye anılır. Arif Nihat Asya da, edebiyatımızda “Bayrak Şairi” olarak anılır.
Arif Nihat Asya, sadece bir şair değil aynı zamanda bir yazar, bir öğretmen, bir siyasetçi, bir ülkü ve fikir insanıydı. 7 Şubat 1904 tarihinde İstanbul’un Çatalca ilçesinin İnceğiz köyünde dünyaya geldi. İlâhi bir tesadüftür ki, kendisini şöhrete taşıyan ‘Bayrak’ şiirini bir 5 Ocak günü yazmıştı. 1975 yılının 5 Ocak gününde de Ankara’da çok sevdiği al bayrağa sarılarak vasiyeti gereği mehter marşı ile ebedi âleme göçtü.
“Bayrak” şiiri nasıl yazıldı?
Arif Nihat Asya 1928 yılında Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat kolundan mezun oldu. Edebiyat öğretmeni olarak Adana’ya tayin edildi. On dört yıl boyunca, Adana Erkek Lisesi, Kız ve Erkek Öğretmen Okulları ve Amerikan Kız Koleji’nde öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. Adana ve Çukurova dolayları, Arif Nihat’ın şiirlerinde önemli bir yer tutar. Kendisine büyük ün kazandıran Bayrak şiirini de Adana’da yazdı.
Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşu, 5 Ocak 1922’dir. Arif Nihat Asya, Adana Öğretmen Okulu’nda edebiyat öğretmeni iken, Hatay’ın alınmasına rastlayan yıllardan birinde, valilikçe kurtuluş yıldönümünü kutlama hazırlıkları yapılır. Tören sırasında Adana’nın tarihi saat kulesiyle Ulu Cami’nin minaresi arasına tarihi şehir bayrağı çekilirken bir öğrencinin günün anlam ve önemine uygun bir şiir okuması istenir. Arif Nihat Hoca da bir öğrencisinden, bir şiir bulmasını ister. Fakat öğrencisi son gün, şiir bulamadığını hocasına söyler. Bunun üzerine iş başa düşer; son gece Ocak mahallesindeki evinde, petrol lambasının ışığında, bayrağın manevi kutsiyetine sığınarak kalemi eline alır ve 5 Ocak gününün sabahına kadar uğraşarak Bayrak şiirini yazar.
Kurtuluş töreninde bu şiir, sonradan opera sanatçısı olan öğrencisi Aydın Gün tarafından okunur ve çok beğenilir. Herkes, şiirin şairini merak eder, sorar. Arif Hoca, kendi yazdığının bilinmesini istemediği için öğrenci, şairini kimseye söylemez. Gece, Halkevinde düzenlenen baloda, şiir tekrar tekrar okutturulur ve çılgınca alkışlanır. Aydın Gün, ısrarlar karşısında şairin adını söylemek mecburiyetinde kalır. O andan itibaren Arif Nihat Asya’nın adı “BAYRAK ŞAİRİ” olarak kalır ve bütün Türk milletinin milli şairlerinden en önde geleni olur.
Kişiliği
Arif Nihat Asya; dürüst, cesur, mert, kibar, coşkun mizaçlı, nükteli konuşan ve yazan, zeki, rindmeşrep ve mütevazı bir kişiliğe sahipti. Aclan Sayılgan, Asya’yı “Dosta, insana, güzele şerbet; ama kötüye, çirkine, bağnazlığa zehir zemberek” diye tarif eder.
O, son derece mütevazı bir insandı. Bakınız kendisini nasıl tarif ediyor:
“Mevsim mevsim, dar yatağımdan taştım:
Pek şöhrete ermedim, fakat yaklaştım.
On yıldır biraz tanıttığım imzamı,
Ömrümce, unutturmak için uğraştım...”
Yakın aile dostu merhum İbrahim Metin’in onun tevazuu hakkında naklettiği şu anekdot çok ilginçtir; “Bir diğer tevazu sahibi, kelimenin bütün mânası ile ülkücü, bizim neslin örnek insanı ve ağabeyi olan Galip Erdem ise, Hoca için ne diyor: “Merhum Arif Hoca dostumdu. Böylesine bir yakınlık, benim hesabıma elbette ki büyük bir şereftir. Ama diğer bir açıdan bakılınca, cemiyetimizdeki değer bilmezliğin belirtisidir. Neslimizin talihsizliğini gösterir. Hocamdan 26 yaş küçüktüm. O bir devdi, bense bir cüce! Sağlam bir cemiyet yapımız olsaydı, Arif Hoca’ya ancak uzaktan uzağa hayranlık duyabilirdim. Çünkü kendi neslinin öyle bir dostluk ve sevgi çemberi ile kuşatılırdı ki, bizim gibiler yanına yaklaşamazdı; selâm vermesini bile armağan saymak zorunda kalırdık…” “…Adamdı. Adı büyüğe çıkmış ‘küçükler’e benzemezdi… Adamcık değildi.”
Arif Nihat Asya cesur, mert ve yiğit, haksızlık karşısında susmayan bir kişiliğe sahip olup, gözünü budaktan sözünü dudaktan sakınmıyordu. 1942-1945 yılları arasında Malatya Lisesi Müdürü olarak görev yaptı. Bu görevde iken, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel bizzat okulu teftişe gelmiş. Öğretmenlik yaptığı okula, bisikletle gidip gelen ve giyimine de dikkat etmeyen Hoca’nın pantolonundaki çamur izlerine gözünü diken Yücel, “Bu paçalarının hâli ne?” diye çıkışır. Hoca’nın Bakan’a cevabı ise şöyle olur: “Benim paçalarımın bir Bakanın ağzında ne işi var?” Bu söz üzerine, Malatya Lisesi Müdürlüğü’nden alınır, bir müddet aynı okulda Edebiyat ve Fransızca öğretmeni olarak görev yapar.
Sanat dünyası
Arif Nihat Asya; Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Nihal Atsız gibi Türk milliyetçiliği düşüncesinin en başarılı temsilcilerinden biridir. Yetmiş bir yıllık ömrünün son elli yılında, nazım ve nesir vadisinde verdiği sayısız eserle, Türk edebiyatının ölümsüz sanatçılarından biri oldu. Sanatı ve eserleriyle birçok şair ve yazarın yetişmesine de öncülük etti. Sadece şair ve yazar olarak değil, aynı zamanda binlerce öğrenci yetiştiren değerli bir eğitimci olarak da temayüz etti.
Arif Nihat Asya sanatını, mazi ile hal, hatta istikbal arasında bir köprü yaptı. Yüksek sanatçı kişiliğini, zengin insani değerlerle süslemeyi gerçekleştiren Asya, “kökü mazide olan âtî” idi. Mazinin eskimeyen ve şerefi olan her değerine duyduğu özlemi, parlak ve mutlu geleceğe koşmak tutkusu ile sanatında birleştirmişti. Eserleriyle yeni yetişen nesillere, Türk’ün tarihteki büyüklüğünü ve yüceliğini, İslam’ın ruhlarda meydana getirdiği ürpertiyi, töre ve geleneklerin insan hayatına kazandırdığı disiplini, ilahi sevgiyi, vatan-millet-bayrak gibi millî değerleri, insanı yücelten ahlakî erdemleri göstermeye ve benimsetmeye çalıştı. Hem “sanat için sanat” hem de “toplum için sanat” yaptı. Sanatını hiçbir zaman siyasetin ve ideolojinin emrine vermedi.
Arif Nihat, Türkçe’nin sesine hâkim, âhenkli ve doyurucu eserleriyle okuyucusu üzerinde etkili olmuş ve geniş bir okuyucu kitlesi tarafından sevilmiştir. Mehmet Kaplan da şâirin ahenge büyük ehemmiyet verdiğini; şiirlerini kalabalık karşısında yüksek sesle okunacak tarzda kaleme aldığı için, ses ve kelime tekrarlarına sık sık başvurduğunu söyler; şiir ve hitabet sanatlarında dil musikisinin mânâ kadar değer arz ettiğine dikkat çeker. Bunun yanında “Arif Nihat Asya, Türk şiirinde millî kültür ve medeniyetimizin savunulmasını, kendi neslinin şartları ve imkânları ölçüsünde, şiirine ve nesrine görev bilmiş bir sanat adamıdır.”
Arif Nihat, edebi milliyetçiliğin Cumhuriyet dönemindeki en başarılı temsilcisidir. Sanatını mazi ile hal ve istikbal arasında bir köprü yaparak yeni yetişen nesillere Türk’ün tarih içindeki büyüklüğünü; İslam’ın ruhlarda meydana getirdiği ürpertiyi, töre ve geleneklerin insan hayatına verdiği disipline bağlanacak yüce değerler olarak gösterir. Eserlerini verirken ‘hem sanat için sanat’ hem de ‘toplum için sanat’ anlayışlarını aynı derecede gözetmiş; ne sanat endişesinden ne de içtimai fayda prensibinden uzaklaşmıştır.
Arif Nihat’ın eserlerine eğilmek zahmetine katlanan herkes, onda kendisine göre bir şeyler bulabilir. Şiirlerinde en çok kullandığı temalar: Vatan, millet, bayrak, kahramanlık, din, tasavvuf, dil, tarih, maziye özlem, aşk, aile, insan, toplumsal konular, tabiat, çevre. Şiirlerinin mekanları çok geniştir. Şiirinde Türkiye ve Türk Dünyasının bütün unsurları (tarihi ve kültürel eserleri, kubbeleri ve minareleri ile camileri, tepeleri ve ağaçları ile dağları, taşları, ırmakları, kuşları) yer alır.
Şiirlerinde her ölçüyü kullanmıştır. Aruzu sevenler aruzun, heceyi sevenler hecenin, serbest vezni sevenler serbest veznin en başarılı örneklerini Arif Nihat’ın eserlerinde bulabilirler. O’nun şiirleri Arapça, Farsça karışık, eski dile hayran olanları da arı bir Türkçe ile yazılmasını isteyenleri de boş çevirmez. Asya, bütün bu şiirlerde sanatkâr olarak kalmasını bilmiştir. Ne vatan şiiri yazarken nutuk söylemiş; ne dini şiir yazarken vaaz ve nasihat vermiş; ne de sosyal şiirler yazarken de birtakım insanları kışkırtmayı amaç edinmiştir. Aşk şiiri yazarken de basmakalıplığa, aleladeliğe düştüğü görülmez. Bu geniş yayılma içinde derinleşmeyi de başarmıştır. Onun şiir ve nesirlerinde dikkat çeken hususiyetlerden biri de nükteye ve hicve sık sık başvurmasıdır. Şiir ve nesirlerini bütünüyle değerlendirdiğimizde orijinal bir edebi şahsiyete sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Yazımı Arif Nihat Asya’ya “Bayrak Şairi” ünvanını kazandıran “Bayrak” şiiri ile bitirelim.
BAYRAK
Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar;
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık.
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün,
Gölgene sığındık.
Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı...
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
“BAYRAK ŞAİRİ”miz Arif Nihat Asya’yı aramızdan ayrılışının 45. yıldönümünde rahmetle, minnetle ve şükranla anıyoruz.