İletişim: sakinoner@hotmail.com
1978 yılı anarşinin kitleselleştiği yıl oldu
1978 yılı çatışmaların en yoğun yaşandığı yıl oldu. Sol terör odakları artık sadece ülkücüleri değil, toplumun her kesimini hedef alıyordu. Olayları kitleselleştirme eğilimindeydiler. Muhtelif illerde sol terör, halkı Alevi-Sünni ayırımıyla birbirlerine karşı kışkırtıyorlardı.
Ülke adeta bölünmüş, kamplaşma doruk noktaya ulaşmıştı. Ailelerde bile çatışmalar meydana geliyordu. Bütün kamu görevlileri, meslek grupları (polisler, öğretmenler, doktorlar, mühendisler, avukatlar, işçiler, esnaflar vd.) bölünmüştü. Ülkücü öğrenciler solun hâkimiyeti olan üniversitelere alınmıyordu. Ülkücü öğrenciler yurtlardan atılıyordu. Eğitim Enstitülerinde ülkücü öğrencilerin öğretimleri durdurulmuş, hızlandırılmış eğitimle toparlanmış solcu gençler, üç ay içinde öğretmen yapılmaya çalışılıyordu. Bu süreçte Ecevit Hükümeti olayları önlemede çok aciz kalıyordu. Bunda bütün sol fraksiyonların ve terör örgütlerinin CHP şemsiyesi altında toplanmalarının ve Pol-Der’li solcu polislerin solcu militanları himaye etmesinin, sağcı ve ülkücü gençler üzerinde de şiddetli baskı uygulamasının da rolü vardı.
Sol anarşi karşısında dimdik duran tek siyasi kuruluş MHP’ydi. MHP, CHP’nin ülkücü bürokratlara uyguladığı büyük kıyımı ve ülkücü gençlere uyguladığı zulmü telin etmek için Ankara’da büyük bir miting düzenledi. Bu mitinge, yurdun her yerinden akın akın ülkücü geldi. 15 Nisan 1978’de Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda yapılan ve siyasi tarihimize “Büyük MHP Mitingi” veya “Büyük Yürüyüş” adıyla geçen bu mitinge 100 binin üzerinde ülkücü katıldı. Bu miting, o yıllarda yapılan en büyük mitingti. Miting kortejinin başında MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş elinde “İşkenceye ve kıyıma son” yazan bir pankartla yürüyordu. Yanında Gün Sazak, Ahmet Er, Sadi Somuncuoğlu, Mehmet Doğan ve şair Halide Nusret Zorlutuna yürüyordu. MHP’nin bu mitingi, Ecevit Hükümeti’ni bayağı tedirgin etmiş, solu da epey korkutmuştu. Türkiye’nin sahipsiz kaldığını ve sol teröre karşı bir şey yapılamadığını düşünen geniş halk kitlelerinde bir ferahlık yaratmıştı. Bu görüntü, bir sonraki seçimde MHP’nin büyük bir oy patlaması yapacağının sinyallerini de veriyordu.
1978 yılında meydana gelen ve toplumda büyük yankı yapan önemli anarşi olaylarını özetleyelim:
- 17 Mart 1978’de memleketleri Giresun’dan İstanbul’a çalışmak için gelen 5 ülkücü işçi, TKP-ML-TİKKO terör örgütü tarafından Ümraniye’deki evlerinde hunharca katledildi. Bu olay kayıtlara Ümraniye katliamı olarak geçti.
- 17 Nisan 1978 tarihinde Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu evine gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu hayatını kaybetti.
- 3-4 Eylül 1978 tarihlerinde Sünni-Alevi çatışmasını derinleştirmek için yapılan provokatif eylemler sonucunda meydana gelen “Sivas Olayları” ilk kitlesel terör olayıydı. 3 Eylül 1978’de Alibaba Mahallesi’nde Osman Çevikdoğan ve Mustafa Karaaslan’ın çocukları arasında başlayan kavga, kısa sürede bütün şehre yayıldı. İki gün süren olaylarda önce Alevi vatandaşlardan 2 kadın öldürüldü. İki gün devam eden olaylarda, bir kişi araç altında kalarak, 10 kişi ise vurularak ya da linç edilerek öldürüldü, birçok kişi de yaralandı, Vali Konağı, Belediye, polis karakolları, polis lojmanları, 6 işyeri, 8 mesken tamamen, 351 işyeri ve 97 mesken kısmen tahrip edildi.
- 27 Eylül 1978 tarihinde Balat Tarık Us İlkokulu Öğretmeni İstanbul Ülkü-Bir İkinci Başkanı Hilmi Sakarya, okuldan çıktıktan sonra sol militanların çapraz ateşiyle vurularak şehit edildi. Evinde yakacak odunu yokken Ülkü-Bir’in kirasını cebinden ödeyen fedakâr ve çok yiğit bir ülkücüydü. Ankara’da yapılan Büyük Yürüyüş’e beraber gitmiş ve beraber yürümüştük.
- 4 Ekim 1978 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi İstanbul İl Başkanı Recep Haşatlı, işinden evine döndüğünde arabasından inerken, 17 yaşındaki oğlu Mustafa Haşatlı ile birlikte sol militanlarca tabanca ile vurularak şehit edildi. Haşatlı; sakin, ağırbaşlı, mütevazı, ülkücü bir Anadolu çocuğu idi. Eğitim Enstitüsü’nde görevliyken birkaç öğretmen arkadaşımla evinde bizi akşam yemeğine davet etmişti. Yemekte bizzat kendisi hizmet etmişti. Şehâdeti ülkücü camiada büyük yankı yaptı.
- 11 Aralık 1977 tarihinde yapılan mahallî seçimlerde Milliyetçi Hareket Partisi’nden Bingöl’de 27 yaşında Belediye Başkanı seçilen ve öğrenciliğinde Ankara’da Site Öğrenci Yurdu Başkanlığı yapan Hikmet Tekin, 26 Ekim 1978 tarihinde evinin önünde arabasından indikten sonra silahlı saldırıya uğradı ve ağır yaralandı. Alparslan Türkeş’in talimatıyla Ankara’ya getirilen Tekin, Ankara Tıp Fakültesi Hastanesinde ameliyat ettirildi. İyileştikten sonra Bingöl’e dönen Hikmet Tekin, yeniden çalışmaya başladı.
- 19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Sünni-Alevi çatışmasını kışkırtmak amacıyla meydana getirilen “Maraş Olayları”nda resmi rakamlara göre 111 kişi öldü. 19 Aralık 1978 tarihinde gece saat 21.00’de Çiçek sinemasına yerleştirilen bir bombanın patlatılmasıyla başlayan “Maraş Olayları”nda, orada 7 kişi yaralandı. 26 Aralık 1978 tarihine kadar devam eden olaylarda resmi rakamlara kadar 111 kişi öldürüldü, 1000 kişi yaralandı, 553 ev yakıldı, 100’e yakın işyeri tahrip edildi.
- Olayların kitlesel boyutlara ulaşması üzerine Ecevit Hükümeti, 26 Aralık 1978’de 13 ilde sıkıyönetim ilan etti.
Hergün gazetesi baskınında bir şehit verdik
1980’e yaklaştığımızda yurdun hemen hemen her köşesinden terör olayları ve bu olaylarda canını kaybeden insanlarımızın ölüm haberleri geliyordu. Terör sadece gençleri değil, her yaştaki vatandaşımızı hedef almıştı. Güvenlik güçleri anarşiyi bir türlü bitiremiyordu. Kimsenin can güvenliği yoktu.
1979 yılında meydana gelen önemli anarşi olaylarını özetleyelim:
- 1 Şubat 1979 tarihinde Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi İstanbul Maçka’daki evinin yakınlarında arabasında iken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü.
- 15 Şubat 1979 tarihinde gazetemizin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Veyis Sözüer ve yazarı Necmettin Hacıeminoğlu Selimiye’deki Sıkıyönetim Mahkemesinde yargılandılar. Hacıeminoğlu’nun “Eşgüdüm Komutanlığı” başlıklı yazısında “orduya hakaret” edildiği iddiasıyla açılan davanın ilk duruşmasında her ikisi de tutuklandılar. O tarihten sonra Haber Müdürlüğü’nün yanı sıra Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü’nü de ben üstlendim.
- 1978 yılında ağır yaralanan ve iyileştikten sonra tekrar görevine devam eden MHP’li Bingöl Belediye Başkanı Hikmet Tekin 12 Ağustos 1979 tarihinde sol militanlarca şehit edildi. 12 Ağustos 1979 tarihinde ramazan ayında kardeşi Ahmet ve annesi ile beraber ablasını ziyarete Genç ilçesine giden Tekin, iftar sonrası arabada annesi, kardeşi Ahmet ve üç yeğeniyle Bingöl’e dönerken arabası ateş altına alınır. Hikmet, Ahmet Tekin kardeşler ve anneleri arabada şehit düşerler. Hikmet Tekin’in şehit edilmesi ülkücü camiada büyük bir üzüntüye ve infiale yol açtı.
- 19 Eylül 1979 tarihinde Hergün gazetesi silahlı saldırıya uğradı. Saldırı sırasında Malatya Ülkü Ocakları eski başkanı Mürsel Karataş gazetenin kapısı önünde şehit edildi, bir ülkücü genç de yaralandı. 19 Eylül 1979 tarihinde gazete binasının bulunduğu Sultanahmet Mimar Mehmet Ağa Caddesinde semt pazarı vardı. Saat 15.00 sıralarıydı. Gazeteye girecek günlük haberleri tamamlamış ve yazı işlerine vermiştik. Santral memuresi eşimin aradığını söyledi. Eşim sabahleyin hasta olarak bıraktığımız kızım Selcen’in hastalığının ilerlediğini söyledi ve doktora gitmek üzere gelmemi istedi. Gazetede arabası olan tek kişi, aynı zamanda ev sahibimiz olan Mehmet Zeki Akdağ ağabeyimizdi. Kendisinden beni götürmesini rica ettim. İkiletmeden hemen kalktı ve gazetenin önündeki otomobiline binerek oradan ayrıldık.
Daha sonra öğrendik ki, biz ayrıldıktan bir iki dakika sonra bir grup sol militan pazarcı kılığında çuvallar içinde getirdikleri kalaşnikofları çıkararak gazeteye ateş etmeye başlıyorlar. Hergün gazetesinin kapısının önünde Devlet Kitapları’nda memur olarak çalışan Malatya Ülkü Ocakları eski başkanlarından Mürsel Karataş şehit ediliyor, Şeyho ismindeki Malatyalı ülkücü bir genç de ağır yaralanıyor. Ertesi gün gazeteye geldiğimizde bütün camların delik deşik olduğunu, kurşunların benim masamın bulunduğu yerden de geçtiğini, yanımızdaki Enver Altaylı’nın odasında bulunan çelik dolapların bile delindiğini gördüm. Çok şükür gazete personelinden kimse bu saldırıda yaralanmamıştı.
Alparslan Türkeş: “Kenan Evren bizi hiç sevmez”
1979 yılı ortalarında 1. Ordu Komutanı ve İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Üruğ Harbiye Orduevi’nde gazete sahipleri ve yazı işleri müdürleri ile bir toplantı düzenledi. O toplantıya Hergün gazetesi İmtiyaz Sahibi Ali Sahir Nariç Ağabeyimle birlikte gittik. Toplantıda Üruğ uzun bir konuşma yaparak anarşinin Türkiye ve İstanbul’daki boyutlarını, İstanbul’da alınan tedbirleri anlattı ve anarşi haberlerinin basında nasıl yer alması konusundaki talimatlarını sıraladı. Daha sonra katılımcılara söz verdi. O günlerde solcular birçok yurtta ülkücüleri yurtlardan atıyorlardı. Ecevit Hükümeti de ülkücülerin bu mağduriyetine seyirci kalıyor, örtülü olarak destekliyorlardı. Hatta ben o günlerde yurtlardan atılan ülkücü öğrencilerle yaptığım röportajı Hergün gazetesinde “Özyurdumda Garibim” adıyla tefrika etmiştim. Bu röportajım Yaşar Okuyan’ın başkanlığını yaptığı Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti tarafından “1979 Yılı Röportaj Birincisi” seçilmişti.
Toplantıda söz alan Tercüman Gazetesi Sahibi Kemal Ilıcak, ülkücü gençlerin vatansever ve milliyetçi olduklarını, görevleri olmadığı halde solculara ve komünistlere karşı vatanlarını savunmak için mücadele ettiklerini, yurtlardan atılan ülkücü öğrencilerin çok mağdur olduklarını, bu gençlere sahip çıkılması gerektiğini belirtti. Üruğ da bu gençlerin durumu ile ilgileneceğini söyledi. Ben Kemal Ilıcak’ın sağda olduğunu biliyordum, ama ülkücülere bu kadar sahip çıktığını bilmiyordum.
Ertesi gün gazete ile ilgili konuları görüşmek üzere Ankara’ya Bahçelievler’deki MHP Genel Merkezi’ne gittim. Rahmetli Türkeş beni bekletmeden makamına aldı. Gazete ile ilgili konuları görüştükten sonra Necdet Üruğ’un toplantısı hakkında bilgi verdim ve Kemal Ilıcak’ın ülkücü gençlerle ilgili konuşması hakkında bilgi verdim. Hemen Özel Kalem Müdürü’ne talimat vererek Kemal Ilıcak’a bağlamasını söyledi ve yaptığı konuşma için teşekkür etti. Ben kendisine “Necdet Üruğ nasıl biridir?” diye sordum. Bana “İyi adamdır, fakat o makama gelen kişiler radikal hareket edemezler. Çünkü o makama gelenler nasıl Genelkurmay Başkanı olurumun hesabını yaparlar” dedi. Başbuğ doğru söylüyordu. 1. Ordu Komutanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığından önceki en önemli basamaktı.
Ben bu defa da Ecevit Hükümeti tarafından kısa bir süre önce ordunun teamülleri bozularak Ege Ordu Komutanlığından Genelkurmay Başkanlığına getirilen Kenan Evren’i sordum. “Evren nasıl adamdır?” dediğimde yüzünü ekşiterek “O bizi, milliyetçileri hiç sevmez” dedi. Ben şaşırmıştım, fakat niye sevmediğini sormak aklıma gelmedi. 12 Eylül 1980 Darbesi ve sonrasında meydana gelen gelişmelerle bu sözün anlamını çözmüştüm.
(Devam edecek)