İletişim: sakinoner@hotmail.com
Ergenekon Yayınevi ve Dokuz Işık
Türkeş 1965 yılında partinin başına geçince takip edeceği ilkeleri topluma açıklama ihtiyacını duydu. “Dokuz Işık” adı altında topladığı ilkelerini, Beyazıt’taki Marmara Sineması ve Kıraathanesinin altındaki İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği’nin salonunda iki gün süren bir konferansla anlattı. Muhittin Nalbantoğlu, konferansı teybiyle kayda aldı. Bu kayıt, Millî Hareket dergisinin sahibi Ahmet Karabacak’ın evinde daktilo edildi. Sonra Millî Hareket dergisinde yayınlandı. CKMP Eminönü İlçe Başkanı Matbaacı Şevket Alparslan bunu 16 sayfalık bir kitapçık olarak bastı ve ücretsiz olarak dağıtıldı. Bu kitapçık, genişletilmiş baskısı yapılıncaya kadar defalarca basıldı ve dağıtıldı. Türkeş, 24-25 Kasım 1967 tarihlerinde Ankara’da yapılan CKMP Genel Kurulu’nda Dokuz Işık, partinin resmi doktrini olarak ilan edildi.
Ahmet Karabacak ağabey Millî Hareket Yayınevi’ni, 1970 yılında Cağaloğlu’na taşıyınca ben, İstanbul’daki ve İstanbul’a gelen bütün milliyetçilerin buluşma yeri olan Beyazsaray 41 numarada Ergenekon Yayınevi’ni kurdum. 1971 yılında Türkeş’in görüşü alınarak, Dokuz Işık’ın muhtevasını açıklayacak mahiyetteki Türkiye’nin meseleleri ile ilgili bazı konuşmaları eklenerek, Dokuz Işık kitapçığı genişletildi. Ergenekon Yayınevi’nin ilk yayını olarak Türkeş’in Dokuz Işık kitabının genişletilmiş halini bastırdım. Ama asıl genişletme çalışması, ileride anlatacağım şekilde 1976 yılında yapıldı.
1972 yılı Mayıs ayında memleketim olan Denizli’ye, Denizli Lisesi’ne Edebiyat Öğretmeni olarak atandım. Oraya gider gitmez Orkul Parkı yanındaki Süt Damlası adı verilen binada bulunan Türk Ocağı’nda her hafta sonu Denizli Liselerindeki öğrencileri toplayıp Türk tarihi, dili, kültürü, milliyetçilik ve ülkücülük, Türkiye’nin meseleleri ile ilgili seminerler veriyorduk. Bu konuda Hasan Hüseyin Bozkurt, Erdoğan Çetin, Cafer Bilge Şahin başta olmak üzere bir grup arkadaş görev almıştık. Bu çalışmalar Denizli’de fikren güçlü bir ülkücü gençlik kuşağının oluşmasını sağladı.
Bu arada 14 Ekim 1973 tarihinde yapılan seçimde MHP, yüzde 3,4 oy alarak 3 Milletvekili çıkardı. Süleyman Demirel’in Başbakanlığında kurulan 1. Milliyetçi Cephe (MC) hükümetine iki bakanlık alarak iştirak ettik. Alparslan Türkeş Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı, Mustafa Kemal Erkovan ise Devlet Bakanı oldu.
1975 yılında dört aylık kısa süreli askerlik çıkınca, askerlik işlemleri için lisans diplomamın aslı gerekti. Mezuniyet belgesiyle öğretmenliğe başvurmuş ve diplomanın aslını fakülteden almamıştım. Bunun için İstanbul’a geldim ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne gittim. Öğrenci işlerinden diplomamı aldım. Mustafa Kafalı hocama uğradım. Bana dedi ki: “Sakin senin artık Denizli’de askerlik görevin bitti. Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde kadro kuruyoruz. Sana orada ihtiyaç var. Ben Öğretmen Okulları Genel Müdürü Ayvaz Gökdemir ile görüşeceğim. Sen buradan Ankara’ya git, Ayvaz Bey’e dilekçeni ver” dedi. Mustafa Kafalı, Necmettin Hacıeminoğlu, Alev Arık, Mehmet Eröz bizim akademisyen ağabeylerimizdi. Hepsi doçentti. Onların sözleri bizim için emirdi.
O gün akşam Denizli’ye dönecek olan ben rotayı değiştirdim ve Ankara’ya gittim. Sabah mesai saati başlarken Bakanlıkta Ayvaz Gökdemir Ağabeyimizin makamının önündeydim. Ben içeri girip kendimi tanıtınca sanki kırk yıldır beni tanıyor gibi karşıladı. Dilekçemi aldı ve “Haydi sen askere git, biz gereğini yaparız” dedi. Burada o dönemde Ayvaz Bey’in yürüttüğü öğretmen okulları, eğitim enstitüleri ve yüksek öğretmen okullarının öğretmen kadrolarının millîleştirilmesi faaliyetlerinde en yakın yardımcıları Necdet Özkaya, Hüseyin Sarı ve Tuğman Cıranoğlu idi. Bu yiğit insanları rahmet ve minnetle anıyorum.
Dokuz Işık nasıl genişletildi?
1975 yılı Temmuz ayı başında başlayan İzmir Bornova’daki kısa süreli askerliğim Ekim ayı sonunda bitti. Denizli’ye geldiğimde İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’ne Müdür Yardımcısı olarak atandığımı öğrendim. 10 Kasım’da İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’nde Tahakkuk Müdür Yardımcısı olarak göreve başladım.
O tarihlerde ülkede anarşi hâkimdi. Her gün birkaç kişi anarşik olaylarda can veriyordu. Türkiye’de komünist bir düzen kurulmasını isteyen sol militanların karşısında mücâdele eden tek grup, “Milliyetçi Türkiye” diyen Ülkücü Gençlik’ti. Erbakan’ın kendilerine “mücahit, akıncı” adı verdikleri gençleri ise suya sabuna dokunmuyorlardı. İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü, mücâdelenin en yoğun yaşandığı bir yerdi. Okula sol grup hâkimdi. Okul sol militanların işgali altındaydı. Bunların zoruyla 2 bin öğrenci boykottaydı. Sadece 100 civarında ülkücü öğrenci okula devam ediyordu. Diğer Eğitim Enstitülerindeki sol militanlar tarafından okutulmayan birkaç yüz ülkücü genç, yurt haline getirilen ve Türk Yurdu adı verilen okulundaki karşısındaki bir apartmana yerleştirildikten sonra durum değişmeye başladı. Okul yönetimi, okumak isteyen öğrencilere kolaylık gösterince boykot büyük ölçüde çözüldü. 1976-1977 öğretim yılından itibaren de okul, ülkücülerin hâkimiyeti altına girdi. Bu okulda 1976-1980 yılları arasında 19 ülkücü öğrencimiz marksist militanlarca şehit edildi.
Ortaöğretim öğretmeni yetiştiren bu yükseköğretim kurumunda 175 civarında öğretmen vardı. Bunlardan ancak sağın çeşitli renklerinden 40 kadar milliyetçi öğretmen vardı. Bunların ancak 25 tanesi ülkücü görüşe sahipti. Hepsi alanlarında uzmandı. Başımızda Yüksel Turhal adında bir müdürümüz, Namık Özer Erdoğan adında bir Başmuâvinimiz vardı. İkisi de çok yiğit insanlardı. 1976 yılının Temmuz ayında müdürümüz ayrıldı, yerine Başmuavimiz geçti, ben de onun yerine geçtim. Kadromuz çok gençti, en kıdemlimiz 8-9 yıllıktı. Sadece üç değerli meslek büyüğümüz vardı: Seyit Ahmet Arvasi, Mehmet Ateşoğlu, Ahmet Hamdi Turgut.
Bu kaliteli kadrodan davamız için nasıl faydalanabiliriz diye düşündüm. Alparslan Türkeş’in Türkiye’nin iç dış bütün meseleleri ile ilgili görüşlerini ortaya koyan kitapları vardı. Fakat partinin doktrini olan Dokuz Işık kitabına bunlar yansımamıştı. Siyasi mücâdelenin ve anarşinin yoğun yaşandığı bu dönemde Alparslan Türkeş, Başbakan Yardımcısıydı. O iş yoğunluğu ile Dokuz Işık’ı genişletmesi mümkün değildi. Bunu ancak MHP’nin temsil ettiği fikriyatı benimsemiş olan ve hiçbir menfaat gözetmeyen idealist aydınlar yapabilirdi.
Bu düşüncemi arkadaşlarıma açtım. Hepsi prensip olarak kabul ettiler. Bu konuda Türkeş’le görüşmek üzere beni, Seyit Ahmet Arvasi’yi ve Gavsettin Koçak’ı görevlendirdiler. “Türkeş evet derse biz çalışmaya hazırız” dediler. Bunun üzerine üçümüz randevu alarak Başbakanlık’ta kendisi ile görüştük. Türkeş üçümüzü en az on yıldır tanıyordu. Grubumuzun sözcüsü olarak ben konuştum. Bizim kuşak, kendisine “Albayım” diye hitap ediyorduk. “Albayım” dedim, “Sizin Türkiye’nin iç ve dış bütün meseleleri ile ilgili görüşlerini ortaya koyan kitaplarınız var. Fakat bunlar Dokuz Işık’a yansımamış. Bizim okulumuzda branşlarında uzman bir kadromuz var. Biz sizin kitaplarınızdan dokuz takım alıp, Dokuz Işık’ın maddelerine göre tasnif edip, her maddeyi birer kitap yapmayı düşünüyoruz. Hepsi sizin ifadesi olacak.” Türkeş beni dikkatle dinledikten sonra “Sakin, bu konuda sadece sana yetki veriyorum. Haydi hayırlı olsun” dedi. Şimdi düşünüyorum, bugünün egosu kabarık liderlerin hangisine böyle bir teklifte bulunabilir.
Dokuz Işık Yayınevi’ni kurduk
Ağır bir yükü sırtlayarak İstanbul’a döndük. Bu işi başarmak için ciddi bir maddî kaynağa ihtiyaç vardı. 1976 yazında okulumuzda Mektupla Öğretim öğrencilerinin yaz uygulaması vardı. Üç ay devam eden bu süreçte hepimiz görev aldık. Her arkadaşımız 6500’er lira kazandı. Yirmi arkadaşımızın ücretlerini topladık ve 130 bin liralık bir sermaye oluşturduk. “Dokuz Işık Basın ve Yayın Ortaklığı” adıyla bir şirket kurduk.
Şirketin amacı; Türk Milliyetçiliği ve Türk-İslâm kültürüne hizmet gayesi ile her türlü kitap, mecmua vesair basın ve yayın işlerini yürütmekti. Şirketin müdürlüğüne de kardeşim Serdar Öner’i getirdik. Çıkaracağımız kitapların dağıtımı için Anda Dağıtım Şirketi ile anlaştık. Her kitaptan 500 tanesini telif ücreti olarak MHP Genel Merkezi’ne bağışlayacaktık.
Şirketin kurucuları şunlardı: Seyit Ahmet Arvasi, Osman Kemal Kayra, Gavsettin Koçak, Numan Külekçi, Hasan Köksal, Müslim Ergül, Ceyhan Murathanoğlu, Hikmet Göze, Dr. Cahit Baltacı, Sakin Öner, Abdülkerim Denge, Osman Nuri Ekiz, Tahir Üzgör, Recep Ali Küçük, Mehmet Ali Tanyeri, Mehmet Ali Aydın, Yakup Orhan, Atilla Yayım, Ömer Faruk Hüsmüllü, Av. Lütfi Ural.
Başbuğ’un verdiği sorumlulukla organizatör ve koordinatör olarak işe başladım. Alparslan Türkeş’in “Türkiye’nin Meseleleri, 1944 Milliyetçilik Olayı, Yeni Ufuklara Doğru, Dış Politikamız ve Kıbrıs, Gönül Seferberliğine, Temel Görüşler, Kahramanlık Ruhu” isimli kitaplarından dokuz takım temin ettik. Kadromuzdan branşı ve uzmanlık alanı Dokuz Işık’ın maddelerine uygun olan dokuz arkadaş seçtik. Hemen çalışmaya başladık. Yayınevinin logosunu ve kitapların kapağını Ceyhan Murathanoğlu yapacaktı.
İki üç ay içinde ilk kitaplar hazırlandı ve basıldı. 1976 sonbaharından 1978 ilkbaharına kadar Dokuz Işık’ın ilk altı maddesini (Milliyetçilik, Ülkücülük, Ahlâkçılık, İlimcilik, Toplumculuk, Köycülük) altı ayrı kitap olarak çıkardık. Bu arada ayrıca yine Alparslan Türkeş’in eserlerinden ve röportajlarında derlediğimiz “27 Mayıs, 13 Kasım, 21 Mayıs ve Gerçekler” isimli bir kitap ile solun bütün fraksiyonlarını bünyesinde toplayan CHP’nin Genel Başkanı Bülent Ecevit’e karşı Türkeş’in konuşmalarını da derleyip “Ecevit ve Anarşi” ismiyle kitaplaştırıp bastırdık. Ayrıca Seyit Ahmet Arvasi’nin “İnsan ve İnsan Ötesi” ile “Kendini Arayan İnsan” isimli kitaplarını bastırdık. Böylece bir taraftan eğitimci ve yönetici olarak görevlerimizi yaparken, bir taraftan okuldaki anarşik olaylarla mücadele ederken, bir taraftan da bir buçuk yılda 10 kitap yayımlamıştık.
Dokuz Işık’ın diğer üç maddesi (Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik, Gelişmecilik ve Halkçılık, Endüstricilik ve Teknikçilik) ile ilgili kitaplar da basıma hazırdı. Fakat o dönemde meydana gelen siyasi gelişmeler bu üç kitabın basılmasını önledi.
(Devam edecek)